Sabah yüzüme sıcak bir nefesin üflenmesiyle korkuyla yerimden sıçrayarak uyandım. Yastığın altında tuttuğum telefonu fırlatmamla Sera çığlık atarak geri çekildi.
'Delirdin mi Sera, nasıl ya, imdat?' Bağıra bağıra elimi kalbimin üstüne koyup soluklarımı düzenlemeye çalıştım. Kaşlarını çatarak bana bakarken Anıl ve Sanlı odadan içeri daldı.
'Sadece uyandırmak istedim. Acıkmıştım.' Sera'nın dolu gözlerine şaşkınlıkla bakıp tepki bile veremeden Anıl hızla ona sarıldı ve sinirle bana baktı.
'Yeğenini hiç mi düşünmüyorsun sen Güneş?' İnsan zaten düşünmeden edemiyor Anılcığım. Yavaşça kedili pijamalarımla yerimden kalkıp telefonum hayatta mı diye kontrol ederken Sanlı yatağıma oturup başını ovuşturmaya başladı.
'Sera n'olur git mutfağa. Tamam gelip yemek hazırlarım.' Telefonu masaya koyduğumda Anıl ve Sera sarılarak odadan çıktı. Anıl da korkma bebeğim diye teselli etmeye çalışıyordu. Gerçekten imdat.
Dolabımdan kırmızı kazağımla taytımı çıkarttığım sırada Sanlı'nın yatağıma kendini bıraktığını gördüm. Tek kaşımı kaldırarak ona döndüğümde hiç beni umursamadan arkasını dönüp yatmaya devam etti.
'Sanlı?' Yanıt vermeden yatmaya devam ederken yanına ilerleyerek omzunu dürtükledim. 'Sanlı?' Tekrar yanıt vermediğinde iyice sarsmaya çalıştığım sırada beni kolumdan yakalayıp yanına çekti. Tam üzerine düştüğümde beni iyice sarıp kollarının arasına hapsetti. Göğsüne vurup kendimi geri çekmeye çalışarak Sanlı'yı tekmelediğimde tepkisizce yatmaya devam ediyordu.
'Buradan kurtulduğumda kaçacak delik ara. Öldürürüm seni. Bıraksana be.' Hem söylenip hem de sesini normal seviyede tutmaya çalıştım. Sera gelip bizi böyle görse barıştığımızı düşünerek Sanlı'yı öldürme planlarından vazgeçebilirdi. Tekme atmaktan yorulunca nefesimi verip yüzüme düşen saçlarımı düzelttim. O sırada tek gözünü açıp bana gülümsedi.
'Sanlı bırak.'
'Bir kere yaptım. Bir daha yapamam.' Sırtımı saran elleri beni iyice kendine hapsederek iç çekti.
'Bağırmak istemiyorum. Lütfen bırak. Ayrıca bırakman kendi tercihindi ama şu an ben bırakmanı istiyorum.' İkimiz de şu an bana sarılmasından bahsetmediğimizi biliyorduk. Birkaç saniye daha sessizce bana sarılmayı sürdüğünde sustum. Koku hafızası berbat bir şeydi. Kokusunda sarhoş olmayı bile özlediğim adamın bu kadar yakınken bir o kadar da uzak olması çok canımı yakıyordu.
Yavaşça beni bıraktığında yatağımdan çıktı ve bana göz ucuyla bile bakmadan odamı terk etti. Kafamı da beni de allak bullak etmeye bayıldığı için onun nezdinde gayet normal bir durumdu şu an yaptığı. Benim içimde kopan yangınları bilse yine yapar mıydı diye düşünmeden edemedim. Kendimi toparlayıp hızla giyinerek odadan çıktım. Mutfağı Anıl'la Sera ikilisine bıraktığım için çoktan evimin bir kısmı yanmıştır düşüncesiyle koşturduğumda üçü de sakince oturarak bir şeylerle uğraşıyordu.
'Gelebildin Güneş ya. Çok iyi oldu. Mantı yapıyoruz. Hamur ve kıyma eksik.' Anıl önüme un dolu tası bırakırken yanağımdan öpmeyi de ihmal etmedi.
'Sabah sabah?'
Sorgulamamla Sera karnını gösterdi. 'Ben değil yeğenin istiyor.'
'Sera seni üzmek istemiyorum ama nokta kadar organizma bir şey isteyemez.' Cümlemi tamamlayamadan Anıl hızla eğilip Sera'nın karnının iki yanını tuttu.
'Teyzen öyle demek istemedi bebeğim.' Hallerine gülerken gözlerimi devirdim ve hamuru hazırlamaya başladım. O sırada iç harcını da tarif ederek Anıl'a yaptırmaya uğraştım. Gerçi Sera el lezzeti konusunda çok iyiydi ama işte işine gelirse bir şeyler yapardı. Şimdi hamile de olduğu için her şey ayağına gelsin istiyor, asla mutfağa girmiyordu. Kıyma dolaptan çıktığı anda öğürerek mutfaktan uzaklaşmış, üçümüzü birbirimizi yememiz için baş başa bırakmıştı.
'Anıl sadece soğan doğrayacaksın ya nasıl tezgahı kesebildin?' Ben söylenirken Sanlı köşeden sesli bir şekilde gülüyordu. Anıl da ben nasıl babayım diye kendini yerken elini de kesmeyi başarmıştı.
'Tamam sen git bebeğine bak. Ben hallederim.' Sanlı onun işini devralırken söylendi. Anıl da anında mutfaktan kaybolduğunda iki eski sevgili mantı yapmaya devam ettik. Hiç konuşmadan, göz göze gelmeden aynı mutfakta ne yapıyorsak ona devam ettik. En son ben hamuru açtığımda karşılıklı sandalyelere oturarak kapamaya başladık.
'Güneş ben nasıl yapıldığını bilmiyorum.' Sanlı önünde ki hamurları resmen büzmüş, ezmiş, bir şeyler yapmıştı. Gülerek nasıl yapıldığını gösterdiğimde gözlerime bakarak gülümsedi.
Uzun uğraşlar sonucu mantıyı halledip kahvaltı soframızı kurduğumuzda mükemmel ikiliyi de çağırdık. Anıl bütün dişlerini göstererek gülümserken tabağında ki her şeyi silip süpürmeye başladı. Sanlı da her şeyi ben yaptım ne kadar hamaratım beni alan yaşadı tarzında her kaşığı yerken söyleniyordu. Ama Sera kaşığına bile dokunmadan üzgünce durduğu için masanın altında bacağına vurdum.
'N'oldu?'
'Ben bunu istemiyorum. Yaprak sarma çekti canım.' Tam olarak nasıl bir bakış attım, ne kadar süre kıza kitlendim bilmiyorum ama Sera bir anda kaşığı doldurup hızla yemeğe başladı. Masada oluşan sessizlik yüzünden Sanlı bir anda kahkaha atmaya başlayınca herkes normale dönerek güldü ve yemeğe devam etti.
Sera ağzı dolu dolu 'Bir anlığına Yasemin Hanımı gördüm sanki sende.' Dedi sanki dünyanın en normal şeyini söylüyormuş gibi. Hayatım boyunca annem gibi olmaktan kaçtığım için bana söylenebilecek en kötü cümleydi bu. Yine de gülümsedim ve tabağımı kaldırarak odama geçtim.