Sabah çalan telefonumla uyandığımda içimden söverek gözümü bile açmadan telefonu açtım.
'Seni bekliyoruz Güneş.' Annemin tok sesini duymamla yerimden fırladım. Nereye bekliyor beni? Bilmeden bir suça karıştım da davam mı var?
Pijamamı çıkartıp üzerime bulduğum ilk şeyi geçirirken sordum. 'Nereye bekliyorsunuz anne?'
'Güneş kahvaltıya bekiyoruz. Hadi.' Telefonu suratıma kapattığında dün gece Kerem'in dedikleri aklıma gelmişti. Gitmek istemesem de anneme borçlu hissettiğim için hızla hazırlanmaya çalıştım. Beyaz gömlek elbisemin altına krem rengi çizmelerimi geçirerek saçlarımı düzelttim. Çantamı alıp kapıyı açtığımda Sanlı'yı dün ki kıyafetleriyle saçı başı dağınık bir şekilde kapımda görmemle geçmişe dönmüştüm resmen. Hiç konuşmadan kapıdan çıkıp kilitlerken bütün dikkati üzerimdeydi.
'Takıldığın kızın kapısına gitsen daha doğru olur.'
'Bence de.' Verdiği yanıtla sinirlerimin bütün vücuduma dağıldığını hissederek merdivenlerden koşar adım inmeye başladım, peşimden gelen adım sesleri apartmanda yankılanıyordu.
'Neden geliyorsun?'
'Annen kahvaltıya çağırmadı mı?'
'Seni çağırmadı.' Taksi arayarak yola düştüğümde hala peşimden gelmeye devam ediyordu.
'Seni de bizzat çağırmadı zaten Güneş.' Kolumdan tutarak beni durdurdu ve ona bakmamı sağlayarak konuşmaya devam etti. 'O yüzden beni de çağırdı sayılır. Ayrıldığımızı bilmediğini varsayıyorum ve seninle kahvaltıya geliyorum.' Ne kadar gelmesini istemesem de haklıydı. Yani birazcık haklıydı. Gelmese annem ayrıldığımızı düşünmezdi. Hatta sevinebilirdi. Omuz silkerek taksi çevirdiğimde yanıma oturdu ve bütün yolculuk boyunca hiç konuşmadık.
Annemin kahvaltı için çağırdığı mekana geldiğimizde de konuşmamayı sürdürüyorduk ama içeri girerken elimi tuttuğu için çarpılmışa dönmüştüm. Annem, babam ve Kerem derin bir sohbetin içinde çaylarını içerken bizi görünce durup selam verdikten sonra devam ettiklerinde biz de bir köşeye oturup dikkat çekmeden kahvaltımızı etmeye başladık.
Annem en sonunda Kerem'den ayrılıp bize dönebildiğinde 'Serseri arkadaşını da getirmişsin, ne güzel.' Dedi imalı bir şekilde. Babam kaş göz yaparak takma demeye çalıştığında gülümsedim.
'Avukat olma yolu nasıl gidiyor güzel kızım?' Babamın sıfır alaka sorusuyla şaşırarak ona baktım. Sadece bir haftalık seminere gittiğim için avukat olacağımı düşünmüyorlardı herhalde.
'Öyle bir yola girmedim ki baba.'
'Annen öyle söylemedi.'
Anlaştığımızın aksine annemin ısrarları bitmemişti anlaşılan. Sinirle ona dönerek konuştum. 'Anne?'
'Keyfimizi kaçırmayalım. Sonra.' Tabii yine herkes Yasemin hanıma karşı gelmeyerek sustu ve yemeklerine döndü.
Kahvaltı boyunca annem Sanlı'ya üstten bakmış, her şeyini kafasında eleştirmişti. Bu olayın canımı sıkmaması gerekirken fazlasıyla sinir olmuştum. Kerem de annemin gözde cariyesi gibi dibinde oturup fısır fısır konuşup durmuştu. Gerçi sadece iş konuşuyorlardı ama yine de can sıkmaya yeterdi samimiyetleri. Yemeğin sonuna doğru babama gelen telefonla herkesten özür dileyerek gittiğinde masanın gerginlik seviyesi ikiye katlanmış oldu.
'Anne yemeğimiz bittiğine göre şu babamın bahsettiği şeyi mi konuşsak?'
'Gerek yok.' Annem beni kısaca terslediğinde yanıt almadan masadan ayrılmamayı kafama kazımıştım ve inatla sorgulamaya devam ederek konuştum.
'Gerek var gibi duruyor. Anlatacak mısın?'
Sıkıntıyla nefesini vererek 'Önemli bir şey değil. Sadece her zaman hayalimde ki gibi bir hukukçu olacağını düşünüyorum. Özellikle İtalya'dan sonra.' Dedi.
'Sadece bir seminere katıldım. Buradan nasıl onu çıkarttın anlamıyorum.' Biz hararetli bir şekilde tartışırken asla ses tonumuzu veya mimiklerimizi değiştirmediğimiz için Kerem'le Sanlı tartıştığımızı anlamıyordu büyük ihtimalle. Annemin ciddiyeti karşısında asabiyete bürünmek demek kaybetmek demekti.
'Çünkü Güneş, herkes verdiği sözleri yerine getirmeli. Sen ise ne istersem yapacağını söyleyerek bunun sözünü vermiş oldun. Ayrıca tek evladımın yolumdan ilerlemesini istemek de en büyük hakkım.'
'Hayır değil. Bu kadar üzerime düşmene, baskı kurmana gerek yok. Yoruldum artık.' Sanlı'nın elini bacağımda hissetmemle bütün dikkatim bir anda dağıldı. Sakinleş der gibi bacağımı hafifçe sıktı.
'Tamam Güneş. Sonra.' Annem konuyu kapatıp yine istediği olsun diye beni susturmaya çalıştığında Kerem ortamdan kaçmak için hesap ödeme bahanesiyle masadan kalktı.
'Hayır anne. Yolundan ilerlemeyeceğim. Bu konuşmayı beş sene önce yaptık bir daha gerek yok.' Tam Sanlı'nın elini tutup yerimden kalkacağım sırada annemin yükselen sesiyle olduğum yere yapıştım.
'Sen benim ne hissettiğimi, senin yüzünden neler yaşadığımı tahmin bile edemezsin. Eğer en ufak bir fikrin olsaydı bunu bana çok görmezdin. Şimdi istiyorsan kalk git.' Senin yüzünden? Sorgulayan bakışlarım yüzünden konuşmayı uzatmak istemediği her halinden belliydi. 'Bu çocuğun yanında aile meselelerimizi konuşmaya gerek yok.' Dedi Sanlı'yı göstererek.
'O çocuk benim ailem.' Kendimden beklenmeyen çıkışımla geri adım atmamak için hızla Sanlı'nın elini sıkıca tutarak mekandan ayrıldım. Kapıdan çıkana kadar tuttuğumu bile fark etmediğim nefesimi bıraktığımda Sanlı tuttuğu elimi başparmağı ile okşadı. Olanların farkındalığı bünyeme yüklendiğinde elektrik çarpmışa dönerek elimi çektim.
'Ciddi değildim. Unut bunları.' Koşar adım ondan uzaklaşarak taksi bulmak umuduyla yola atlamıştım bile. Peşimden gelmeyeceğini bildiğim için arkama bakmadan bulduğum ilk taksiye binerek uzaklaşırsam kurtulurum düşüncesiyle hareket ettim.
Evet, gereksiz bir tartışma yaşanmıştı ama annemin planını anlasaydım asla gitmezdim. Hem ne demek senin yüzünden neler çektim? Sanlı'da olayı kendine yormaz umarım. Düşüncelerim beynime işkence ederken farkında olmadan eve varmıştım çoktan. Eve çıkarken omuzlarım düşmüş, bütün enerjim vücudumdan çekilmiş gibi hissediyordum.
Kapıma geldiğimde karşımda Sanlı'yı görmemle hayretle ona baktım. Işınlanmış mıydı, taksici beni dolandırmış mıydı? 'Hiçbir şey söyleme.' Dedi bana hızla yaklaşıp belimden tutarken. Zaten konuşabileceğimi hiç sanmıyorum. Bir eli belimi sararken diğer eli yanağımı kavramıştı. Hızla ve sertçe dudaklarıma yapışmasıyla nefesim kesildi. Hem mecazen hem de gerçekten. Öpüşüne karşılık vermeden hızla göğsünden itip yüzüne yapıştırdığım sert tokatla sendeledi. Uzun uzun birbirimizin gözlerine baktık. Çok öfkeliydim. Ama onda öfkeye dair hiçbir şey göremedim. Üzgündü ya da ben öyle anlamak istiyordum. Öylece gidip gelebileceği biri olarak mı görüyordu beni? Bu muydum gözünde?
Kendimi toparlayamadan tekrar sıkıca beni kollarının arasına alıp dudaklarımızı birleştirdiğinde öpüşüne karşılık vermemle afalladı. Özlemden yanıp tutuşan tüm vücudumda ki kan dudaklarıma toplanmış onunkilere baskı yapıyordu. Büyük bir hasretle uyumla hareket eden dudaklarımız ve birbirine yapışan vücutlarımızı bu sefer ayıramadım ve özlemle öpmeye devam ettim.