'Güneş saçıma baksana.' İş ilanlarından yine bir şeyler bulamayarak Sera'nın martı gibi bağırmasıyla yerimden kalkıp odasına gittim. Aynanın karşısında saçlarına çiçek takmaya çalışıyordu.
Yanına ilerleyip kıvırcık saçlarını düzelttim. 'Çok güzel olmuş ama neden?' Turuncu kıvırcıkları birbirine girmesin diye özenle düzeltmeye çalıştım.
'Anıl bana evlenme teklifi edecek.'
'Ve bunu önceden söyledi mi cidden?'
'Hayır ben tahmin ediyorum. Yanılmam bu hormonlarla.' Gözlerimi devirdim. Hevesini kaçırıp doğruyu söylesem, yanlış tahmin ediyorsun üzülürsün desem oturup ağlardı. Heveslendirip yalanına uysam teklif gelmeyince yine ağlardı. O yüzden hiçbir şey yapmayarak keyfini kaçırmadan beyaz kazağının altına giydiği siyah uzun eteği düzelttim.
'Sera çok güzel olmuşsun meleğim.' Yanağından öpüp karnını okşadığımda gülümsedi. Karnı tam belli değildi ama yine ufak bir şişlik vardı zaten çoktan üç ayı tamamlamıştı.
Mutfağa geçip onun sevebileceği yiyeceklerden bir şeyler hazırlayarak istifa mektubumu vermek için zarfımı alarak evden çıktım. Kerem'le ne kadar karşılaşmaktan kaçsam da bunu maalesef ki yapmak zorundaydım. Öbür türlü yasal işlemlerle uğraşmak durumunda kalırdım.
Sera
Güneş'in hazırladıklarını afiyetle yerken bir yandan da karnımı okşuyordum. Aynı anda bir sürü duyguyu hissetmek çok garipti. Hem çok mutluydum hem çok korkuyordum. Bebek sahibi olmak asla planladığım bir şey olmamasına rağmen evin içinde minicik bir hayat olması fikri beni bambaşka duygulara götürüyordu. Anıl daha da oyalanırsa zaten Güneş'e bu bebeği üzerine almasını söyleyerek Anıl'ı öldürüp hapis yatmayı falan düşünüyordum. O sırada çalan kapıyla yavaş adımlarla kapıyı açtığımda karşımda Anıl'ı görmemle bütün kötü düşüncelerim silindi. Hızla boynuna sarıldığımda belime sarılarak içeri geçti.'Biliyordum bugün geleceğini.' Gülerek söylediğim şeyle kaşlarını çatarak bana baktı. Dağınık saçları, deri ceketi ve inci kolyesiyle her zamankinden daha şık görünüyordu.
'Ben haber vermedim ki kızım.' Omuz silkerek koltuğa oturduğunda dizlerinde ki yerimi bularak boynuna sarılmayı sürdürdüm. Çenemden öperken televizyonu açtı. Her gün gibi burada takılıyorduk. Herhalde kendini yanımda olacak kadar sorumlu görüyordu yine de evlilik fikri aklına gelmiyordu.
Suratım asıldığında kucağından kalkıp yanına oturarak kollarımı bağladım. Kolunu omzuma atarak televizyon izlemeye devam ederken ceketinin cebinden bir şey çıkartıp bana uzattı.
'Unutmadan vereyim.' Uzattığı kutuyu alıp açtığımda içinde ki yüzüğü görmemle çığlık atarak kutuyu ona geri fırlattım.
'Anıl ne bu?'
'Neden kesik parmak vermişim gibi bağırıyorsun Sera?'
'Çünkü umarım böyle evlenme teklifi etmiyorsundur.' Gözlerimin dolduğunu hissederek burnumu çektiğimde elini yanağıma koyup okşadı ve kutuyu tekrar bana uzattı.
'Böyle ediyorum çünkü öbür türlüsünü bilmiyorum. Evlilik senden önce aklımın ucundan bile geçmezdi hatta annem sürekli başımı yiyordu.' Kutuyu elime almadığımda yüzüğü içinden çıkartıp parmağıma geçirdi ve derin bir iç çekti. 'Bu babamın yüzüğü Sera. Küçülttüm. Benim için ne kadar değerli olduğunu tahmin edersin.' Gözünden bir damla yaş elime düştüğünde farkında olmadan ikimizin de ağladığını gördüm. Onun için bu kadar değerli bir şeyi taşımak beni duygusal olarak yerle bir etmeye yetmişti. Tabii şakaya vurmam lazımdı.
'Tamam neyse kabul ediyorum benimle evlenme isteğini.' Gülerek kızarmış gözlerle başını kaldırıp dudaklarımızı birleştirdi. Bu adamla bir ömür yetmez artık bana.
Güneş
İstifa mektubunu vermeye yalnız gidemeyecek kadar özgüvensiz olduğumdan Sanlı'yla beraber gitmiştik ve Kerem'in yeni sekreterine teslim ederek asla onunla muhatap olmadan çıkmıştık bürodan. Biraz soğuk da olsa Kadıköy civarlarında dolaşıp yemek yemiştik. Onunla el ele dolaşmak bile beni gereksiz mutlu ediyordu. Sanki, birlikteyiz bakın, der gibi. Yemeğimizi yedikten sonra vapurla karşıya geçmiş, biraz da vapurda romantiklik yaşamıştık.Şimdi eve geçmek üzereyken binanın önünde annemin arabasını görmemle bütün günün neşesi bir anda üzerimden silinip gitmişti. Derin bir nefes aldığımda Sanlı durumu fark ederek elimi sıktı. Birlikte yukarı çıkarken ikimizin de yüzündeki gülümseme çoktan yok olmuştu.
Kapıyı anahtarla açıp içeri geçtiğimizde annem ayakta kollarını birleştirip duruyordu. Sera ve Anıl ise suçlu çocuklar gibi koltukta konuşmadan oturuyordu. Annem bizi fark ettiğinde alayla gülümsedi.
'Biri dışarlarda, biri burada. İkinizin de ne yaptığı belli değil. Sen de kıvırcığa özenip hamile falan kalmadın değil mi Güneş, bir de bununla uğraşmayalım.' Aslında hiçbir şey söylememişti ama boğazım yanmaya başlamıştı. Sera'nın dolu gözlerini fark etmemle öfkeyle Yasemin Hanım'a döndüm.
'Neden geldiniz hakime hanım?' Soğukluğum karşısında şaşırmıştı ama ona benzediğim için de gurur duyduğuna emindim.
'Kerem hakkında konuşacağız.' Kerem demesiyle Sanlı'nın kasılan çenesini görmem bir olmuştu. Tuttuğum elini hafifçe okşadım. Odama doğru yürümesiyle konuşmadan gitmeyeceğini anlamıştım.
'Sera ağlarsan bu öfkeyle seni camdan atarım, bak sakın.' Sanlı'yı bırakıp Sera'yı da tehdit ettikten sonra öfkeyle ve kendinden emin adımlarla odama geçip kapıyı çarptım. Öfke Yasemin Hanım'ın karşısında yapılabilecek son hamle bile değildi. Çünkü sinirlere oynayıp karşısında ki öfkelenince kazanırdı. Ama şu an ki surat ifadesi bunun tam tersiydi.
Üzgün görünüyordu. Yaklaşık 30 yıllık hayatımda ilk defa onu üzgün görüyordum. Kendi anne-babasının cenazesinde bile dimdik duran kadın şimdi üzgün duruyordu.
'Anne?' Şaşkınlıkla ona bakarken kafasını olumsuz anlamda sallayarak hızla beni kollarının arasına aldı. Ya ben ölecektim ya da annem. Çünkü bundan kötüsü gelemezdi başımıza. 'Anne bir şey söyle.'
Annem yutkunarak geri çekildi. Çökmüş omuzlarını düzeltip dik durmaya devam etti. 'Baban, vuruldu, beni korumak için.' Nefes alarak kurduğu cümleyle her şeyin bir şaka olması için dua etmeye başladım. Beynimden vurulmuşa dönerek yere düşerken son gördüğüm annemin göz yaşlarını silme çabasıydı.