Gün doğana kadar Sanlı'yla deniz kenarında bir yere oturup birbirimize sarılarak, birbirimiz hakkında konuşarak durmuştuk. Sonra benim donma tehlikesiyle burun buruna gelmem yüzünden eve dönmeye karar almıştık. Zaten yaz aylarında bile üşürdüm, ısındığım pek görülmezdi. Eve dönerken simit, poğaça gibi yiyecek bir şeyler aldık ama Sanlı bazılarını yediği için eve yarım götürmek zorunda kaldık. Burası tam emekli kafasındaydı, sessiz, sakin. En sevdiğim yani. Anıl nasıl kalıyor orasını daha anlamamıştım. Eve vardığımızda kapıyı yüz kere çalmamıza rağmen açan olmadığında korkmaya başlamıştım.
'Birbirlerini öldürmüş olabilirler mi?' Korkuyla sorduğum soruyla karşımda kapıyı saçı başı dağınık yarı çıplak Anıl açmıştı. Hızla arkamı döndüğümde Sanlı'nın kahkahası bütün verandayı kaplamıştı. 'Yine mi?' Sanlı beni omuzlarımdan tutarak eve soktu.
'Sevişmedik.' Nefes nefese merdivenden koşan bir kıvırcık görmemle içim rahatladı. Hayattaydı. Gülerek ona baktığımda merdivenden indiği halde bana doğru koşmasıyla Sanlı'nın arkasına saklanmaya çalıştım. 'Ne biçim arkadaşsın sen?'
'Kaç Güneş.' Gülerek bana bakan Anıl'ın burnuna tıkadığı peçetelerle gözlerimi büyüterek Sera'ya baktım.
'N'aptın adama?' Omuz silkerek enerjisini atmış bir şekilde Sanlı'nın elinden poşetleri alarak açık mutfağa geçti. 'Anıl ne oldu?'
'Dayak yedim ama sorun değil. Bana aşık.' Fısıldayarak sır veriyormuş gibi konuştu. Ağzı kulaklarında Sera'nın peşinden gittiğinde Sanlı'ya baktım.
'Seni dövmem korkma.' Yanağından öptüğümde eve girdiğinden beri yüzünden eksik olmayan gülümsemeyle bana baktı.
'Sağ ol Güneş'im.' Mutfağa geçtiğimizde Sanlı çoktan gelirken aldıklarımızı poşetten tırtıklamaya başlamıştı. Anıl ve Sera da onun yanındaki sandalyede yerlerini alarak yemeye başlamışlardı.
'İnsan bekler be.' Söylene söylene poşette kalan son poğaçayı güç bela alıp mutfakta dolanarak yemeye başladım. Küçük ama iki katlı yazlık bir evdi. Mavi-beyaz ağırlıklı, az eşyalıydı. Mutfakta açık yapıydı. Anıl'dan kaldığına emin olduğum şişeler, hazır yemek kutuları her yere dağılmıştı. Kendi de dağınık duruyordu zaten ama yüzünde ki aptal gülümseme onu daha insansı gösteriyordu.
Arka kapıya doğru gide gele poğaçamı yediğim sırada üçlü arasında hangi futbolcu daha iyi tartışması başlamıştı. Çalan telefonumla yerimden sıçradım. Cebimden çıkartıp 'Anne' yazısını görmemle sıçramam tekrarlanmıştı.
'Annem arıyor. Susun susun.' Sanki okuldan kaçmışım da annem aramış ben de arkadaşlarımı susturmaya çalışıyormuş gibi hissetmiştim. Annem dediğim anda Sera hızla yerinden kalkıp hazır ola geçti. Gülmemek için dudaklarımı dişledim. Annemin aşırı otoriter ağır ceza hakimesi olduğunu bildiği için adı bile geçse Sera sanki suç makinesiymiş gibi davranıyordu.
'Alo anneciğim.'
'Güneş hanım merhaba. Ben Yasemin Hanımın asistanıyım. Sizi çarşamba günü olan doğum günü yemeğine davet etmek için aradım. Katılım sağlayacak mısınız?'
'Evet.' Kendi doğum günü için bile asistanı arıyordu. İşte öyle meşgul bir insandı. Asılan suratımla Sera'yla göz göze geldim.
'Kaç kişi olacaksınız efendim?'
'Sadece ben olacağım. Anneme söylersiniz, teşekkürler.' Kadının yanıtını dinlemeden telefonu yüzüne kapattığımda Sera hazırolda durmayı bırakıp yerin oturdu.
'Oh.' Derin bir nefesle önündekileri yemeğe devam ederek bana baktı. 'Annene söyle bir daha aramasın Güneş. Beni de alacak diye korkuyorum.'
'Nasıl alacak annesi seni?' Anıl'ın ağzı dolu dolu merakla sorduğu soruyla Sera yutkundu.
'Ağır ceza hakimesi annem. Babam da savcı.' Omuz silkerek söylediklerimle Sanlı bir anda öksürmeye başladı. Sera'dan sonra ikinci bir korkak da çıktı başıma.
'Hayır, değil' Sanlı itiraz edince kaşlarımı kaldırarak suratına baktım. Cidden korkmuş muydu?
'Lütfen Yasemin Hanımın konusunu kapatabilir miyiz? Bir gün dmlerime erişim sağlayıp beni içeri attırmasından korktuğum yetti. Yüzmeye gidelim.' Cıvıldayarak sandalyeden kalkan Sera'nın enerjisine hayran kaldım. Aşık olmak insana bu kadar iyi geliyor muydu ya? Dışarıdan ben de böyle iyi görünüyor muydum? Anıl da kaşlarını çatıp Sera'nın telefonuna bakıyordu garibim.
'Ben uyumayı planlıyordum.' Suratımı asarak kaçmaya çalışırken Sera kolumu çimdikleyerek uykumu açtı ve beni yukarı sürükledi. Bütün odaların kapısı aynı olmasına rağmen Sera misafir odası olduğunu tahmin ettiğim odayı eliyle koymuş gibi buldu ve benim bavulumu karıştırmaya başladı.
'Bikini almadın dimi?'
'Tabii ki almadım çünkü sen almışsındır.' Ben de o almamıştır diye almıştım zaten. O bavuldan arkası ipli bağlamalı mavi bikiniyi giyerken ben de kahverengi klasik bikiniyi üzerime geçirdim. Üzerimize plaj elbiselerini de alıp güneş kremlerimizle aşağı indiğimizde Sanlı bir koltukta Anıl diğer koltukta telefonlarıyla takılıyorlardı. Deniz şortlarını da giymişlerdi.
'Buradayız.' Sera'nın sitemiyle Anıl hızla yerinden kalkıp yanımıza geldi ve Sera'nın kulağına söylediği şeyle kızı kıpkırmızı etmeyi başardı.
Plaja vardığımızda daha suya girmeden orta yaşlı teyzelerin maşallah kızım tükürükleri yüzünden ıslanmıştık. Anıl'ın çok güzel diye getirdiği plaj resmen orta yaş istilasına uğramıştı. Köşede bir yer bulup havluları atmıştık. Anıl'da sigarasını bitirip Sera'nın saçıma dokunma tehditlerini takmadan onu suya atmıştı. Şu an üç yaşındaki ikili su şakalarıyla eğleniyordu, birazdan kenara gelip kumdan kale yapmaya başlayabilirlerdi. Sanlı'yla biz de şezlonglara uzanmış gülerek çocuklarımızı izliyorduk.
'Girsek mi?' Sorduğum soruyla bakışları bana çevrilmişti.
'Bizimle de uğraşırlar. Çıktıklarında girelim.' Baştan ayağı süzdükten sonra yanıt verdi. Ben de kendime güneş kremi sürme savaşı vermeye başladım ve başarılı da oldum. O sırada bizimkiler sudan çıkmıştı. Anıl koşarak yanımıza gelip saçında kalan suları üzerimize attığında buz parçaları gibi vücuduma değen su yüzünden çığlık attım. Tam ayağa kalkıp Anıl'ı dövmeye hazırlanıyordum ki belime sarılan ellerle ayaklarım yerden kesildi.
'Sakın beni suya atma.' Sanlı uyarımı asla dinlemeden suya girdiği an çuvalmışım gibi beni fırlattı. Böylelikle üç yaşında diye dalga geçtiğimiz ikili gibi su savaşımızı başlatmış olduk. O sırada koşarak suya girip yüzerek on saatte yanıma gelen Sera omzuma çıkmaya çalıştı.
'Ne yapıyorsun deli?'
'Su güreşi yapalım. Anıl Sanlı'nın omzuna çık ben de Güneş'in omzuna çıkarım eğer deve eğilirse.' Anıl ikiletmeden Sanlı'nın kafasını suyun için sokup omzuna çıktı.
'Ters yapmıyor muyuz?' Sevgililer takım olmaz mıydı bunda? Sera umursamadan tepeme tırmanya çabaladığı için daha fazla dayanamayıp suyun içine girip onu sırtıma aldım. Sanlı'yla birbirimize yanaşıp Anıl ve Sera delisinin güreşmesine güldük. Deli gibi uykusuz da olsak fena eğleniyorduk.