25; Asansör

119 14 45
                                    

Dışarı çıktığım gibi keskin İstanbul havası yüzüme sertçe çarpmıştı. İtalya'da geçirdiğim bir hafta sanki Antayla'da tatildeymişim hissi yarattığı için hep sıcak ve eğlenceliydi. Şimdi bu şehrin griliğini ne kadar sevsem de dönmek garip hissettirmişti. Ayrıca onun yüzünü görmek, hafta boyunca kaçtığım sesini duymak, aynı ortamda bulunmak beni bir güzel pataklamıştı. İtalya'dayken Kerem'in bütün propagandalarına rağmen içtiğim ve kendimi alıştırdığım sigaramdan tek dal çıkartıp hiç arkama bakmadan yakarak içime çektim. Uçakta Kerem'le karşılaştığımda annemin oyunu olduğunu düşünerek sinir dolmuştum. Sonrasında ise bir avukatın hukukla ilgili seminere gitmesi gayet olağan bir durum olabileceğine karar vermiştim çünkü Kerem öyle söylemişti ve ben de inanmak istemiştim. Aynı otelde karşılıklı odalarda kalmıştık ama sadece bir kere akşam yemeği yemiştik, seminer dışında da denk gelmemiştik.

'Pastayı temizledik.' Sera bilgilendirme yaptığında başımı salladım. Yanımda ki sandalyeye oturup benim gibi boş yolu izlemeye başladı. Uzun süre sessiz kalamayacağını bildiğim için sigaramdan derin nefesler çekmeye devam ettim.

'Onunla arkadaş olmadım Güneş sana ihanet etmem.' Tüm ciddiyetiyle söylediği şeye gülmemek için dişlerimi dudaklarıma geçirerek ona baktım.

'Güzelim olabilirsin sorun yok. Benim için bitti. Hevesmiş.'

'Sevindim.' Tam yanımdan gelen Sanlı'nın sesiyle yerimden ufak bir sıçrayış yaşayarak ona döndüm. Kendi sigarasını çıkartıp benim çakmağımla yaktığında Sera şahin gibi gözlerini ona dikmiş öldürmeye çalışıyordu. Galiba konuşacağımız gün bugündü.

'Anıl yalnız kaldı bücür sen bir git bak.' Sanlı kibarca Sera'yı kovmaya çalıştığında tam ağabey-kız kardeş atışması tadında olduklarını fark etmemle gülümsedim.

Sera yerinden kalkarken çakmağı alıp Sanlı'nın saçına doğru tuttu. 'Yakarım seni gevşek.' Sera'nın elinden çakmağı alıp içeri ittiğimde bana da sinirlenmişti ama şimdi kundaklama olayı son ihtiyacım bile değildi.

Benim sönmeye dönen sigaramla onun yeni yaktığı sigarasının nefes sesleri dışında uzun bir süre bir ses gelmedi ikimizden de. Ben bomboş yolu izlerken o sağa sola bakıyor, bacağını titretiyordu.

'Soğumuş baya İstanbul.' Ortaya attığım boş lafı havada kaptı ve anında yanıtladı.

'Evet, oralar sıcaktı herhalde.'

'Öyleydi.' Yine sustum ama bu sefer sönmüş sigaralarımızla birbirimize uzunca bakarken.
Dayanamayarak 'Kız arkadaşın nasıl?' Diye sorduğumda yüzünden anlamlandıramadığım bir ifade geçti, gözlerini kaçırdı.

'Kız arkadaş değil, takıldığım biri.' Öylesine takıldığın birine tercih edilmek daha çok koydu ama canın sağolsun.

'Neyse üşüdüm.' Konuşmasına izin vermeden havadan değil de aramızda ki olaydan dolayı üşüyerek içeri geçtim. Sanlı da bir süre oyalandıktan sonra geldi koltukta benden en uzak köşeye oturdu. Gerçi Sera adamı öldürecek gibi durduğu için yanına ben, benim yanıma Anıl oturmak zorunda kalmıştı.

'Ben sıkıldım. Eve gideceğim.' Sera yerinden kalktığında çalan zil yüzünden kendimi boğazlamak üzereydim.

'Sera otur şuraya. Anıl sen de otur ben bakarım.' Boğucu ortamdan kaçmak için herkesi oturtup koşarak kapıyı açtığım Kerem elinde alkol şişeleriyle karşımda duruyordu.

'Bu adamın işlevi alkol taşımak mı?' Sera aklımdan geçenleri sorduğunda Kerem çoktan içeri girmişti. Yanağımdan makas almayı da ihmal etmemişti. Söylene söylene peşinden giderken Sanlı'nın gözlerini üzerimde hissetmemle dengem bozuldu. Kerem de Anıl'ın yanına geçip sohbet etmeye başlamıştı.

Serseri / Sanlı AkgünHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin