Geçmiş yaşanmışlıklarımız canımızı yakabiliyorsa geçmemiş demektir. Peki ya o acılar yavaş yavaş hissizleştirir de izini bırakırsa ne olur? Artık o acıların izlerini taşımaya takatim var mı? Ya yavaş yavaş ölüyorsam ve hala nefes alabiliyorsam? Her şey geçer miydi peki ya zaman her şeyi silebilir miydi?
Zaman ne yaşanılanları unuttururdu ne de izlerini silerdi zaman sadece hissizleştirirdi ve insanoğlu geçer zannederdi hâlbuki geçmezdi en ufak şeyde hatırana düşerdi.
Gece 4 sularında gözlerimi açıp tavanı izlerken yanımdaki küçük beden benim aksime fazla huzurluydu. Yavaşça yataktan kalkıp su içmek için odadan çıktığımda ev çok sessizdi.
Gözüm dış kapının önündeki kâğıt dikkatimi çekerken rotamı oraya yönlendirdi. Adımlarımı yavaş atarken ses çıkarmamaya özen gösterdim eğilip kâğıdı elime aldığımda şaşırmadım bile.
Leon buraya kadar gelmiş üstüne bana not bırakmıştı ve kimsenin ruhu dahi duymamıştı. Dışarıya derin bir nefes bırakırken notu okumadan buruşturdum.
Rotamı tekrar mutfağa çevirerek salona girdim. Barlas bir kolu başının altında uyurken fazla masum görünüyordu. Tebessüm ederek mutfağa girerek notu çöpe attım ve bir bardağa su doldurdum.
Sürahiyi kenara koyup bardağı elime alacakken biri benden önce davranmıştı. Arkama döndüğümde Barlas dağınık saçlarıyla uyku sersemi haliyle yavaş yavaş su içiyordu.
Tezgâha yaslanmış Barlas'ı izlerken o suyu bitirmiş boş bardağı bana uzatarak "Su verenlerin bol olsun." Dedi ve arkasını dönerek yatmaya gitti. Elimdeki boş bardağı tekrar doldurarak suyumu içtim ve mutfaktan çıktım.
Barlas'ın yanından geçerken durdum ona dönerek "Barlas" diye seslendim fısıltıyla. Barlas tek gözünü açıp "Hıı" diye bir ses çıkartırken "Sabah erkenden bir işim var eğer size de uyarsa 1 saat idare eder misiniz beni?" diye sordum.
Barlas kıçını bana dönerken "Hıhııı" dedi, gözümü devirerek "Öküz!" diyerek salondan çıkıp odama gittim. Yavaşça kapıyı kapatıp aynı yavaşlıkla yatağa girdim. Pera huysuzca kıpırdanırken istemsizce nefesimi tuttum o rahat bir konuma gelirken tuttuğum nefesi geri bıraktım.
Benim gözüme uyku girmezken Pera'nın sakin uyuyuşunu izlemek hoşuma gitmişti. Saat 6'ya gelirken yatağımdan kalkıp hazırlanmaya başladım.
Üzerime rahat bir şeyler giyip Pera'nın üzerini örterek odadan çıktım. Kendimi son kez kontrol ederek evden çıktım asansöre doğru yürüdüm. Bugün babam olacak adamın yanına hastaneye giderek içimde kalan ne varsa söyleyecektim. İçimdeki yaralar kapanmasa da kafamdaki düşünceler az da olsa bitecekti.
Dışarıya sıkkınca bıraktığım nefesle bindiğim asansörden inerek arabama bindim ve hastaneye gitmek için yola koyuldum. Hastaneye vardığımda kapalı otoparka arabayı park edip Adar'ın gizlediği kartı ve oda numarasını alıp asansöre bindim.
Hemşirelerin olduğu odaya girip kıyafetlerimi değiştirdim. Üzerimi değiştirip kartı yakama taktım ve yoğun bakıma doğru yürümeye başladım. yoğun bakım kapısının önüne geldiğimde kartı okutarak içeriye girdim.
Kağıda son kez bakıp Barut Kunt'un yattığı odaya doğru emin adımlarla yürüdüm odanın önüne gelip derin bir nefes alıp içeriye girdim. Gözleri açık bir şekilde can çekişen adama bakıp yüzümdeki maskeyi indirdim.
Adamın gözleri şaşkınlıkla açılırken ona doğru yürüyüp sandalyeye oturdum. Cümleye nasıl başlayacağımı bilmediğim için birkaç dakika sadece etrafı izledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAMRA
ChickLitHerkes kadının yıkılmasını beklemişti halbuki o ilk darbesini bebekken yemişti. Yıkılmaya hiç niyeti yoktu ta ki o kara gözler hayatına girene kadar. Sorun değildi güçlüydü ve daha da güçlü olacaktı. Kimse tahmin etmemişti maviler siyaha boyanırken...