"Bizi mutlu eden insanlara minnet duyalım, onlar ruhumuzun çiçek açmasını sağlayan büyüleyici bahçıvanlardır." Marcel Proust – Aşk Karşılıklı İşkencedir
Güzel gecemin güzel bir sabahı olur diye umuyorken gördüğüm kabusla aniden gözlerimi açtım. Sabah olmuş kuşlar en neşeli melodilerini sıralarken bitap düşmüş ruhum bütün güzellikleri es geçiyordu.
Güneş ışıkları perdeden kalan boşluklarla içeriye dolmaya çalışırken yataktan yavaşça kalktım. Barlas'ı uyandırmadan, önce bir duşa girip kendime gelirken daha sonra da üzerimi giyerek odadan çıktım.
Odanın kapısında boş boş dururken ayaklarım beni Sarya'nın odasına sürüklemeye başladı. Bedenime karşı koyamazken sessiz bir şekilde kapıyı açıp içeriye girdim ve aynı sessizlikle kapıyı kapatıp yatağına doğru ilerledim.
Yavaşça yatağına oturup saçlarını severken kokusunu içime çekip öperek doğruldum o ise melek gibi uyumaya devam ediyordu. Küçük bedeni çok acılar çekmişti çok zarar görmüştü ama şu an güvendeydi, ona zarar veren ne annesi ne de dedesi hayattaydı.
O gece geldi birden aklıma Sarya'yı o evden çıkartırken arkamda bıraktığım ceset ve ağzımdan düşmeyen herkes anne olamaz lafı... Sarya'yı eve getirdiğimde Adar ve Alex'in "Büyüdüğünde nasıl bakacaksın yüzüne?" diye hesap sormaları hiç silinmiyor zihnimden.
Hâlbuki kötü bir şey yapmamıştım ki küçük bir canı canilerin elinden kurtarmıştım bu benim en büyük hakkımdı ve hiçte pişman değildim yine olsa yine aynısını yapardım. Sarya için bütün hayatımı değiştirmiştim ona zarar verecek her şeyi çıkarmıştım hayatımdan, kim ona ait olmayana bu kadar sevgi ve şefkatle yaklaşır ki? Ben yaklaşmıştım onun için her şeyimi feda etmiştim.
Onun için en büyük tehlike kurduğum topluluktu ve artık bir topluluğa hükmetmiyordum herkesi azat etmiştim. Lakin biliyordum ki bir gün o kırmızı mühür üyelerin eline geçtiğinde yeniden bir araya geleceklerdi. O topluluk herkesin korkulu rüyasıydı ve her üye bilirdi ki o topluluk elbet bir gün yeniden bir araya gelecek, yeniden korku salacaktı herkes bunun korkusunu yaşarken biz sakince o günü bekliyorduk.
Oturduğum yerde derin bir nefes alıp verirken düşüncelerden sıyrılarak ayaklandım ve Sarya'ya son kez bakıp odadan yavaşça çıktım. Merdivenlere yöneldiğimde bizim odanın kapısı açıldı Barlas hala ayılamamış bir şekilde odadan çıktı. Gülerek yanına gittiğimde uykulu gözlerle bana bakıp "Asil'i hastaneden çıkarmışlar bende Ozan'ın ona tek başına bakamayacağını düşündüğüm için buraya çağırdım." Dedi.
Barlas kollarını bana sarıp başını boynuma sokarken uykulu sesiyle "Hadi karıcığım biraz daha uyuyalım daha çok erken." Dediğinde ona sarılıp "Sabah oldu Barlas ne erkeni hadi sende ayıl artık kahvaltıyı hazırlamaya iniyorum!" dedim sitem edercesine.
Barlas boynumu öperek benden uzaklaştığında "İyi o zaman ben bir duşa girip geliyorum." Diyerek odaya girdi. Az önceki hüznüm kaybolduğunda neşeli halim geldi gülerek merdivenlerden indiğimde son basamakta yediğim yastıkla kala kaldım. Kafamı Selim ve Adar'ın olduğu tarafa çevirip onlara baktığımda onlarda bana bakıyordu.
Eğilip yerdeki yastığı alarak "Sabah sabah hayırdır siz ne bu kargaşa?" diye ciddiyetle sorduğumda ikisi de sırıtıp aynı anda "Duş sırası!" dedi. Derin bir nefes verip elimdeki yastığı onlara geri fırlatarak "Biriniz ortak banyoya girseniz bence bir mahsuru olmaz, sizce?" diye sordum tek kaşımı kaldırarak.
Selim saçlarını karıştırarak "Bizde tam onun kavgasını yapıyorduk işte, nokta atışı yaptın kraliçe'm." Dediğinde gülerek "Taş, kağıt, makas en iyi çözüm benden söylemesi, ayrıca elinizi çabuk tutun Asiller gelecek!" diyerek mutfağa doğru yürüdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAMRA
ChickLitHerkes kadının yıkılmasını beklemişti halbuki o ilk darbesini bebekken yemişti. Yıkılmaya hiç niyeti yoktu ta ki o kara gözler hayatına girene kadar. Sorun değildi güçlüydü ve daha da güçlü olacaktı. Kimse tahmin etmemişti maviler siyaha boyanırken...