Sabah saat 9'a geliyordu. Oturduğu koltukta sürekli vızıldayan kıza yan bir bakış attı. Asla susmuyordu ve sürekli konuşuyordu.
-" ...İşte sonra kızı çıkmaz sokağın köşesinde parça parça bulmuşlar inanabiliyor musun, Tanrım nasıl olur!? Bunu yapan cani olmalı! ..."
-" Aynen öyle..." diye mırıldandı şakaklarını ovarken. Başı sızlıyordu. "İnanılır gibi değil(!)"
Kız tekrar anlatmaya devam ederken oturduğu sandalyeden etrafa baktı. Bugün petrolde kimse yoktu. Burada çalışan olmak gerçekten zordu. Hem şehirden uzak hem de çok az tercih edilen bir yerdi. Ama bu hep işine gelirdi...
-"...Aslında o an beni sorgulayacaklarını duyduğumda ne diyeceğimi bilemedim. Ah zavallı Yeji. Ona çok üzülüyorum. Kim bilir annesi ne durumdadır? ..."
Yerinden kalktığında sabırlı bir yüz ifadesiyle kıza gülümsedi. 'Kapa çeneni..!' demek istese de nazik olmalıydı:-" İşim var Hye Jin. Sonra anlat olur mu?"
Kız duraksadı. Turuncu saçlarını arkadan bağlamıştı ve yüzünde az bir makyajı vardı. Çektiği zorluklar yüzünden okunuyordu:
-" Nereye?"
Sadece kızın gözlerine bakıyordu. Meraklı insanlardan nefret ederdi. "Annemin yanına" diye uydurdu. "Bana ihtiyacı var"
-" Hmm öyle mi?"
-" Öyle" bunu dişlerinin arasından sabırla söylemişti.
Kız başını salladığında zaman kaybetmeden arkasını dönüp arabasının olduğu yere doğru yürüdü. Bazen burada tek irtibatta olduğu bu geveze kıza aranan katilin kendisi olduğunu söylese ne tepki vereceğini düşünürdü. Belki tepkisini görmek için eğlenceli olurdu ama genelde bu düşünceyi hep aklından silerdi.
'Biliyor musun Hye Jin...aslında o kızın uzuvlarını kesip kenara atan bendim. Sadece o da değil. 13 kişi ve polislerin de bilmediği fazlasının! biliyor musun çok zevkliydi!'
Belli belirsiz sırıtırken uzun siyah Range Rover'ın yanına geldi. Bagajın olduğu Kısıma geçtiğinde açmadan önce durup etrafına bakındı. Hye Jin ileride telefonuna bakıyordu. "Patron" ise büyük ihtimalle masasında uyukluyor olmalıydı. Arabasını park ettiğinde bagajı kör noktaya gelecek şekilde ayarlamıştı. Kameralarla uğraşmaya gerek yoktu artık.
İnce uzun parmaklarıyla bagajın kolunu tutup yukarı çektiğinde içindeki çantaya baktı. Siyah çanta bagajın en arkasına itilmişti. Dikkatli bakınca fark edilirdi. Üzerindeki gri örtüyü çektiğinde bagaja doğru eğildi. Son kez çevreyi kontrol etmeyi unutmamıştı. Hafif dalgalı kahverengi saçları gözünün önüne düştüğünde onları itmekle uğraşmadı. İçeri biraz daha daldı ve çantayı kendisine doğru çekti. Sadece kontrol edecekti. Orada mı diye?
Çantayı hızlıca açtığında beklediğini gördü. Beyaz sakal ve peruk vardı. Kandan dolayı lekelenmişlerdi. Onların altında olan ve 'ben buradayım' diye parlayan satırı eline aldı. Sapına kadar kan kaplıydı. Kızın kanı ile.
'Bunlardan kurtulmalıyım' diye düşündü. 'Hem de şimdi'
Geri çantaya koyarken duyduğu ses ile duraksadı. Taktığı yuvarlak çerçeveli gözlük burnuna düşerken nefes almayı bıraktı. Sesi duymak için.
Polis arabası?..
Emin olmak adına hareket etmeden beklemeye başladı. Eliyle gözlüğü ittirdiğinde arabanın durduğunu ve arabadan inen birkaç kişiyi duydu. 'Belki benzin için geldiler öyle değil mi?'
Sesleri dikkatle dinledi:
-" Park Hye Jin...siz misiniz?"
-" Evet memur bey nasıl yardımcı olabilirim!?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙈𝙧. 𝙑'𝙨 𝘽𝙪𝙣𝙣𝙮
FanfictionPsikopat katil Kim Taehyung ve onun peşini bırakmayan hırslı müfettiş Jeon Jungkook (Bilinmeyen numara: -Hey Müfettiş Jungkook, bir oyun oynamak ister misin? Siz: -Ya kaybedersem? Bilinmeyen numara: -Sorun olmaz. Sadece en başa dönmek zorunda kalırs...