4.1

107 7 61
                                    

Hyunlix ile başlayacağım dedim ama kıpkısacık bir kısım ekledim.💳 Çok kısa ve sadece akış için gerekli bir sahne. 

Yine baya bi erken saatte attım ama olsun. Belki gececiler buradadır.d

İyi okumalar...✨💅

----- -----

Adam elindeki sıcak kahve kupasını dikkatli bir şekilde tutarken bir yandan maç sonuçları ile yorumlarını gösteren renkli bir gazeteyi masaya dayayarak dik tutmaya çalışıyordu. Nihayet yamulup duran Amerikan sabah gazetesini masaya attığında işaret parmağı ile gözlüğünü geriye itti. Saçlarında kalan nadir siyahlıklar da yavaş yavaş yerini beyazlara veriyordu. Gün gittikçe çöküyordu, gün geçtikçe yaşlanıyordu.

Kapının çarptığını duyduğunda seslice iç çekti. İki katlı eski bir apartmanda 2+1 bir dairede oturuyordu. Karısı gelmiş olmalıydı. Artık neşesine kavuşmalıydı. O yokken kendi benliğine bürünüp hüzünlenebilse de bunu ona yansıtmayacağına kendisine söz vermişti. Yeterince üzüldüğünü biliyordu zaten. 

-"Ben geldim, tatlım!"

Kupayı ağzına götürdü ve dilinin yanmasına rağmen büyük bir yudum aldı yaşlı adam. Göbeği yavaş yavaş çıkmaya başlıyordu. Özellikle eski tarz gri yaşlı geceliklerini ve mavi terliklerini giyip evin içinde bir ayağı topal gibi sallana sallana yürüdüğünde izlediği komedi şovundaki James martin'e benziyordu. O zaman bir ayağının daha da çukurda olduğunu hissediyordu: Şişko ve yaşlı.

-"Nereden geliyorsun? Not yapıştırmamışsın."

Eski ve küçük buzdolabını gösterdi. Normalde sabah kendisi uyanmadan çıkarken not bırakırdı kadın. Tekrar önüne dönecekken dolaba tutturulmuş küçük bir resim gözüne çarptı. Küçük kızı ile çekindiği fotoğraf, dikkatli bakan birinin bile fark edemeyeceği derecede görünmez bir şekilde üst kapakçıkta asılıydı. Ya da belki sadece kendisi onu görmek istemediği için öyle düşünüyordu.

Kadın küçük mutfağa girdiğinde elindeki torba keselerini masaya koydu. İçinde bir çok meyve ve yeşillik vardı. Adamın baktığı yere döndüğünde yüzündeki kocaman gülümseme zayıfladı. Bir elini masaya dayadı ve tombul suratı ile onu izlemeye başladı. Kendisinin aksine asla zamanın onu ezmesine izin vermemişti o. Beyazlaşan saçlarını kahverengiye boyatmış, her zaman kafasından çıkarmadığı çeşit çeşit renklere sahip olan bandajları ile asla 40'larında gözükmüyordu. Kendisininkinin aksine yuvarlak çerçeveli küçük bir gözlüğü vardı:

-"Joon  ho..." dedi kadın pes eder gibi.

Adamın bakışları anında daldığı yerden geri önüne dönmüştü. Ona mahcup bir ifade ile baktı. 'Evet, alıştım artık....alıştım....yıllar geçti' diye sayıkladı içinden. 'Benim bir kızım yok....artık yok....o seçimini yaptı....sen kim oluyorsun da hala onu düşünebiliyorsun?'

-"Bir şey düşünüyordum..." dedi kısık çıkan bir tonla. Cızırtılı çıkan enerjiden yoksun sesinden nefret etti. Sırtındaki fıtık kendini hissettirdi o an. 

Kadın dudaklarını ıslattığında  bir şey diyecek gibi olduysa da vazgeçti. Önüne döndü ve torbalardan meyveleri çıkararak yıkamak adına tezgaha koydu:

-"Haberleri açsana." dedi. Bunu çok sık istemezdi. Amerika'nın bülteni ilgisini çekmiyordu. Hep aynı olaylardan sıkılmıştı çünkü. Monoton olaylar ya siyahiler ile ilgiliydi ya da sokakta yapılan LGBT yürüyüşleri veya ekonomik kriz ile ilgiliydi. Kadının Amerika'ya taşındıktan bir sene sonra 'buraya geldiğim için kendimden nefret ediyorum, onu yalnız bırakmamalıydık' dediğini hatırlıyordu. O zaman terasta içiyorlardı, sarhoştu kadın belki hatırlamazdı ama kendisi unutmamıştı. Kadın gerçekte olsa bunu asla söylemezdi. Her zaman burada olmaktan mutlu gibi davranırdı. İkisi de...Bir filmmiş gibi oyunculukla sahte mutluluklarına ev sahipliği yapan Boston sokaklarındaki küçük evlerinde sessizce ölümlerini beklerlerdi. Ne telafi ederlerdi yaptıklarını ne de pişmanlık duymaktan vazgeçerlerdi.

𝙈𝙧. 𝙑'𝙨 𝘽𝙪𝙣𝙣𝙮 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin