Bölüm 1-Saklı Geçmiş

18.8K 1.1K 103
                                    

-Mart-


"Rüzgar, hadi kızım kahvaltı hazır."

"Anne azıcık daha..."

"Dün bütün gece film izlediniz uyanmazsın tabi..."

Burnuma mis gibi kokular geliyordu, yataktan kalktığım gibi mutfağa fırladım.

"Sucuklu yumurta mı o??"

"Evet!"

"Uf en sevdiğim anne sen bitanesin..."

Anneme kocaman bir öpücük verdim ardından araba sesini duyunca ikimizde dışarı baktık.

"Baban da geldi işte..."

Pijamalarımla ve ev terliklerimle dışarı babamın yanına koştum. Babam bir reklam şirketinin CEO'sunun özel şöförüydü, o yüzden çalışma saatleri sürekli değişiyor. Ona karşı öyle bir sevgi vardı ki içimde her araba sesinde heyecanlanıyordum.

"Kızım sen hala hazırlanmadın mı? Basket maçın bugün değil miydi?"

"Evet babacığım​, bugün bir saat sonra başlayacak yetişmene çok sevindim!"

"Songül, çabuk ol çabuk! Rüzgar yine geç kalacak!"

"Tamam hayatı, siz geçin oturun hazır zaten!"

Kahvaltımızı yaptıktan sonra annem ve babamla spor salonunun yolunu tuttuk. İkisi de benden daha fazla heyecanlılardı, annem maça çıkmadan önce ağzıma okunmuş şeker attı. Maç başladığında ise ilk yarıda iki puan gerideydik, ara sıra annemle babamı yokluyor tribünlerde olduklarına emin oluyordum. O zamanlar on yedi yaşındaydım, ve on yedi yaşında bir kız olarak onların varlığına ihtiyacım vardı... Maçın bitmesine yakın bir basket daha attım. Anneme ve babama döndüm, babam telefonla konuşuyordu. Bir kaç kez bağırdım ama duymadı. Daha sonra ikisi de hızlı ve tedirgin adımlarla salondan çıktılar, bense arkalarından bakakalmıştım.

Maç bittikten sonra, hava kararmak üzereydi koçun tebrik için ısmarladığı yemeği es geçip eve doğru yol almıştım. Beni yalnız bırakıp haber bile vermeden nasıl öylece gidebilmişlerdi? Yine de, onlara hiçbir zaman kızamıyordum. Ayakkabılarımı çıkarıp terden ıslanan hırkamı yere savurduktan sonra salona doğru söylene söylene yürümeye başladım.

"Yaptığınız ayıp valla! Maçın ortasında bırakıp gittiniz! Böyle anlaşmamış..."

Salonun karanlıktı koridordan süzülen ışık sadece bir kısmını aydınlatmaya yetmişti. Gördüğüm ise bacaklarımın titremesine bir anlık aptallaşmama neden oldu. Annem ve babam elleri ağızları bağlanmış yerde diz çöküyordu. Önlerinde orta yaşlı bir kadın, onun yanında da ellerinde silah olan bir kaç takım elbiseli adam vardı. Babam kaçmam için gözleriyle işaret ediyordu, ama ben anlayamadan arkadan bir el ağzımı kapatmıştı. Ne kadar çırpınırsam çırpınayım kurtulamadım. Kadın bana bakarak konuşmaya başladı...

"Demek bir de kızın vardı... Güzel kızmış ve sende akıllı bir adama benziyorsun Hilmi. Müdürün parayı nereye götürdü? Eğer soruma cevap alamazsam karına ve kızına elveda de..."

Kadın, siyah eldivenlerinin üzerinde yansıyan ışığın vurduğu mücevheriyle babamın ağzını çözmeleri için bir işaret yaptı. Ardından babam konuşmaya başladı...

"Paranın yerini bilmiyorum! Eğer karıma ve kızıma zarar verirseniz hepinizi pişman ederim!"

Kadının sesi hafızama asla silinmemek üzere kazınıyordu o dakikalarda, ve korkuyla örtülüyordu üzeri...

Bu kez kulak tırmalayıcı sesiyle bir kahkaha attı, salonun içinde bir kaç adım attı. Topuklu ayakkabıları annemin her gün lavanta kokularıyla sildiği parkelerde rahatsız edici bir ses çıkarıyordu.

"Pişman edecekmiş! Son kez soruyorum Hilmi, sabrımın bir sınırı var. Paraya ne yaptın?"

"Bilmiyorum seni aşağılık kadın bilmiyorum!"

"Pekala...İşini bitirin, hepsinin!"

"Hayır! Bırakın beni! Rüzgar! Kızım korkma sakın!"

Babam için ölesiye çırpınıyordum.Annem ise ağzındaki bezle çığlık atmaya çalışıyordu. O sırada kadın önümden geçti, yüzünü net bir şekilde gördüm. Bana bir bakış attı ve hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etti. Hayatımı böyle bir kadının mahvedeceğini nerden bilebilirdim... Ben kadına bakarken tabanca sesiyle titredim , gözlerimi o tarafa çevirmeye korkarak döndüm. Babam yerde yatıyordu...Sonrasında gözlerimin önünde anneme de bir kurşun sıkıldı. Bağırıyordum ama eliyle ağzımı kapatan biri olduğundan, sadece bir uğultu çıkıyordu... Hiç yapmadığım kadar çok çabalıyordum o adamın elinden kurtulmak için. Ağlıyordum ama gözümden yaş gelmiyordu.Yardım istiyordum ama tek kelime dahi soyleyemiyordum. Ben o zaman başladım, içimden çığlık atmaya ve o zaman başladı benim hikayem...

Elinde silah olan adam bana doğru yöneldi, hedefi bendim.Şoka girmiştim, titriyordum... Ardından siren sesleri duyuldu. Adamlar aralarında konuşmaya başladılar...

"Kahretsin! Yürüyün gidiyoruz!"

"Abi bu kızı ne yapacağız?"

"Sık kafasına gitsin!"

Adam silahla bir kez daha bana doğru yöneldi.Tetiği çekti, güzel bir son muydu benim için, yoksa acı bir başlangıç mı? Adam gözünü bile kırpmadan üzerime doğrulttuğu silahı ateşledi...

O kapatmaya çalıştıkları defterin arasında kaldım ben. Silahın içinde mermi yoktu. Bir kaç kez daha deneyen adam ateş etmekten vazgeçip silahla sert bir şekilde kafama vurdu...

Gözlerimi açtığımda kendimi hastanede buldum.  Bir kaç doktor yanıma gelip, bir süre şoktan dolayı konuşamayacağımı söylediler. Ama öyle olmadı. Yaklaşık bir aydır hastanedeymişim ve uzun süredir uyanmamı bekliyorlarmış. Bir kaç gündür polisler ifademi alıyor, robot resim çizdiriyor, sorular sorup duruyorlardı. Ama hiç kimsenin annemi ve babamı geri getiremeyeceğini bilmiyorlardı sanırım...Doktorlar konuşmamın normalden hızlı düzeldiğini söylüyorlardı böyle giderse eve erken dönebilirmişim...

Ev? Benim artık bir evim yoktu... O ev annnemin ve babamın mezarıydı! Bundan böyle para için ölen insanları, paralarını alarak süründürecektim...

CEPÇİ (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin