Fotoğrafı raflardaki kitaplardan birinin arasına koyup yatmak için odama çıktım. Ne yapmam gerektiğine daha sonra karar verecektim. Bu sırada bir telefon geldi, sekreterim arıyordu.
"İyi geceler Melih Bey. Bu saatte rahatsız ediyorum ama yeni reklamımızın oyuncusu anlaşmasını bozmak istediğini söyledi. İkna etmeye çalıştım fakat kendisi çok inatçı. Çalışacağımız diğer firmalarla birlikte yarın önemli bir toplantınız var, inanın ne yapacağımı bilemiyorum... "
"Bana numarasını ve bilgilerini mail at"
"Melih Bey bana bir kaç saat daha müsaade edin belki o zaman..."
"Ben senden mail istiyorum sen benden müsaade istiyorsun, 5 dakika içerisinde bilgileri bilgisarımda olsun."
"Peki Melih Bey, şimdi bir mail gönderiyorum."
"Kovulmak istemiyorsan acele et!"
"Hemen gönderiyorum..."
Saat sabaha karşı beşti , telefonu kapatıp tableti elime aldım. Bilgiler gelince bir göz attım ve aradım. Uykulu bir ses telefona cevap verdi.
"Bu ne ya! Kimsinde beni bu saatte arayabiliyosun!"
"Ben anlaşmalı olduğunuz reklam şirketinin CEO'su Melih Kızılcıoğlu. Anlaşmayı fes edeceğinize dair haber aldım."
"Evet doğru duymuşsun! Anlaşmayı bozuyorum!"
"Gerekçeniz?"
"Makyözünüz makyaj yaparken kaba davranıyor, istediğim şekilde yapılmıyor, elbiselerim çok iddiasız bütün bunlardan sıkıldım!"
"Bunlarla anlaşmayı bozamazsınız, unutmayın siz sadece kuklasınız, giyiminize, makyajınıza,ne yapmanız gerektiğine biz karar veririz.Eminim bir manken olarak bunları biliyorsunuzdur. Gerekçeleriniz kabul edilmemiş ve anlaşmanız bozulmamıştır. İşinize geri döneceksiniz aksi taktirde size dava açmak durumunda kalırız. Ve emin olun açtığımız her davayı kazanırız."
"Sen beni tehdit mi ediyorsun?"
"Tabi ki hayır. Yarın çekimler var, geç kalacağınızı sanmıyorum ama hatırlatmakta fayda var."
Ardından telefonu kapatıp yatağıma uzandım. İki saat sonra bir toplantım vardı ve uykuya ihtiyacım vardı...
RÜZGAR'IN AĞZINDAN...
Uyandığımda çoktan öğlen olmuştu. Polislerin her yerde beni aradıklarından şüphem yoktu. Dışarı göz atarken telefonumun titremesiyle sıçradım. Arayan Fırat abiydi. Nasıl olsa akşam haberlerinde görecekti, benden duyması daha iyi olurdu.
"Fırat abi?"
"Heh Rüzgar, seni çok merak ettim. Ne yaptın? Alabildin mi elması? Yapmışsındır tabi! Hiç şüphem olmadı ki!"
O an ona 'yapamadım' diyemedim. Diyemezdim, ne kadar da sevinmişti. Oysa benim hayalimdi yetimhane açmak... Ama o da en az benim kadar istiyordu.
"Aldım, aldım tabi..."
"Aslanım benim be! Sayende o güzel çocuklarında bir evi olacak, çok yaşa be Rüzgar."
"Olacak abi olacak."
"Olacak tabi ya. Şimdi Kerim geliyor kapatmam lazım sonra konuşuruz."
Kapattıktan sonra kafamı ellerimin arasına aldım. Elimdeki tek fırsatı kaçırmıştım.Ve polisler beni yakında bulur hapsi boylatırlardı. İki elimle de kendime sert bir tokat attım. Sonra kendi kendime konuşmaya başladım.
"Hadi be Rüzgar. Ne olacaksa olsun.Al şu elması! Zaten er ya da geç yakalanacaksın. Bari arkanda bir şey bırak, çocuklar için! Hadi be Fırtına! Esme sırası sende!"
Dün geceki gibi hazırlandım. Bu sefer sağlam bir yerde olmalıydı elmas. Bulmam zor olabilirdi, evet zor olacaktı. Bunu bile bile gittim. Dün gece girdiğim gibi bu gecede uygun zamanı bekleyip, pencereyi bir demir parçasıyla açıp içeri girdim. Elması aramaya başladım, onun odasına doğru yöneldiğimde ışığının açık olduğunu fark ettim. Cebine tıkıştırdığım eter ve mendili aldım,mendile biraz eter döktükten sonra girmeye hazırdım. Kapıyı yavaşca açtım,uyuyordu. İşimi garantiye almak için yavaşça yanına yaklaştım. Elimdeki mendili yüzüne bastıracaktım ki, kolumdan tutup beni yatağa doğru fırlattı. Uyanık olduğunu gördüğümde kısa sürekli panikledim, daha sonra ondan kurtulmak için çabalamaya başladım. Karnına bir tekme attım, o kıvranırken ağzına ve burnuna mendili bastırdım.Yavaş yavaş gözleri kapanıyordu. Bayıldıktan sonra onu tekrar yatağa yatırdım.
Elması aramaya koyuldum, yatağın yanındaki komidine, yastığın altına,eski yerine ve bir kaç yere daha baktım.Tabloların altına bakarken bir tanesinin altında duvara yapılmış bir kasa olduğunu gördüm. Ona döndüm ve bir "Yuh" çektim. Ardından bir şekilde kasayı açtım. Elmas oradaydı,aldım ve hızla evden uzaklaştım.Çıkmadan önce bir de not bıraktım.
"Eminim bundan bir tane daha alacak paran vardır!"
Fazla vaktim yoktu. Hemen Ahmet'e gidip elması gösterdim çok korksada reddedemedi. Para dolu çantayı koşarak Fırat abiye görürdüm. Hiç bu kadar hızlı koştuğumu hatırlamıyorum... Ona parayı almasını, onu ve Kerim'i sevdiğimi ve ona inandığımı söyledim. Arkamdan bağırışlarına kulak asmadan koşabildiğim en hızlı şekilde oradan uzaklaştım. Hurdalığa döndüm, karavanın içine girdim, beni bulmaları an meselesiydi. Ama ben inanılmaz mutluydum...Bulut ve Aliş'le biraz vakit geçirdim. Hapishaneye gitmekten korkmuyordum ama hırsız olarak yargılanmak canımı yakıyordu. Hiç bir zaman bir hırsız olduğumu kabul etmedim. Değilim ben hırsız, tam olarak değil...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEPÇİ (Tamamlandı)
Action"Tutun şunu! Kaçıyor! Mücevherlerim... Seni soysuz hırsız!" "Ben 2015'in Robin Hood'uyum.Yaptığım hırsızlık değil..."