Bölüm 9- Teğet geçen tehlikeler...

11.5K 827 45
                                    

RÜZGAR'IN AĞZINDAN...

Uyandığımda Bulut yanımda yoktu ve bir kaç çocuk başımda toplanmış benim hakkımda konuşuyorlardı...

"Evi yok mu acaba?"

"Belki de dün bütün gece parkta oynadığı için uyuyakalmıştır?"

"Bence annesinin vazosunu kırdı, sonra annesi evden kovdu, o da gelip burada uyudu!"

"Saçmalama Samet, onu senin annen yapıyor."

"Belki de onun annesi de yapmıştır?"

"Yapmıştır mı gerçekten!"

Güneş ışığı gözlerimi alıyordu, çocukları ve hayvanları seviyordum. Çünkü onlar dünyada iyi kalan nadir şeylerdi. Gözlerimi kısarak çocukların merakını giderecek bir cevap verdim.

"İkinci tahmin doğru! Dün bütün gece oynadım, yorulup burada uyuyakalmışım."

Hepsi etrafımı sarmışlardı. Saçları tıpkı benimkine benzeyen bir kız çocuğu yanıma yaklaştı, aynı benim küçüklüğüme benziyordu.

"Annen kızmadı mı sana?"

Annem hayatta olsaydı eminim kızardı, sonra beni oklavayla kovalardı, bende babamın arkasına saklanırdım. Yani küçük kız, sana bunun cevabını doğru söyleyip canını sıkmak istemem.

"Kızmadı."

"Hiç mi?"

"Hiç."

"Oh! Ne güzel anne! Benim annem eve geç kalınca kıyameti koparıyor!"

"Eve geç kalmayın çocuklar, ben eve geç kaldım. Hem de çok."

"Adın ne senin?"

"Rüzgar."

"Benim adım da Meltem. Bu Samet, bu Şevval, bu Enes, bu da Cem."

"Meltem de bir rüzgardır biliyorsun değil mi?"

"Nasıl yani?"

"Ah... Boşver biraz daha büyüyünce fazlasıyla öğretiyorlar zaten."

"Rüzgar abla bizimle kayak treni yapar mısın?"

"Kayak treni mi? En öne ben oturursam olur!"

"Tamam!"

Kaydırağın başına oturdum, biraz aşağı doğru ilerledim ardından az önce başımda olan çocukların hepsi kuyruk gibi dizilmişlerdi arkama. Yirmi üç yaşında bir kıza göre parkı ve oynamayı fazlasıyla seviyordum.

"Hazır mısınız?!"

Hep bir ağızdan "Hazırız!" cevabını aldım. Kendimi yavaşça aşağı ittim ve kuyruğumda peşimden geldi. Kaydıraktan kaymayalı uzun zaman olmuştu. Aşağı indiğimde Bulut'u çocuklarla oynarken gördüm, ardından tekrar kaydırağın başına çıkıp Aliş'i aldım. Çocuklarla vedalaşıp oradan ayrıldım. Hayvanlarda benimle birlikte mahfoluyorlardı. "Ne yapsam?" diye düşünürken Fırat abi aradı. Gerçi bu kaçıncı arayışı, kaçtır onun ve Kerim'in aramalarını açmıyordum. Onlar için tehlikeli olabilirdi.
Kapattım, sürekli arıyordu. Açmaktan başka çarem kalmamıştı.

"Fırat abi?"

"Rüzgar!"

"Efendim abi?"

"Nasılsın kızım? Haberleri gördüm, hani kolayca alabilmiştin? Sana bir şey oldu diye o kadar korktum ki. Nerdesin?!"

"Dipteyim, sondayım, depresyondayım abi."

"Şakayı bırak! Sana çok kızgınım! Rüzgar. Sakın yakalanayım deme. Sen Fırtınasın! Bu arada sakın buraya gelme, polisler sürekli gelip gidiyor. Kendine saklanacak güzel bir yer bul. Hem... Yetimhane için çalışmalar başladı. Her şey muhteşem olacak! Yakalanamazsın be güzelim, her şey tamamken olmaz."

"Hayat böyledir abi, ne zaman her şey tamam desen sen eksik olursun. Ama merak etme, Rüzgar daha bitmedi, Rüzgar'ın dinmesi kolay olmaz abi. Hala ayaktayım, güçlüyüm. Sonuna kadar gideceğim. Neyse artık şu "son" dediğimiz şey..."

"Rüzgar'ım, her ne olursa olsun biz senin yanındayız. Eğer gerekirse kaçarız beraber. Ama seni o güzel kalbinle suçluların arasına göndermem! Biliyor musun Kerim'de kaçmanı istiyor."

"Ne?! Bizim adalet bekçisi Kerim mi?"

"Evet, çünkü seni biliyor, içini biliyor..."

"Abi benim kapatmam lazım. Sizi çok seviyorum. Hoşçakal."

Telefonu kapattıktan sonra bir banka oturdum.

"Kerim bile kaçmamı istiyorsa, o zaman... Ben yakalanmamalıyım! Kesinlikle yakalanamam! Ben bir hırsız değilim, yerim hapishane değil!"

Ben kendi kendime söylenirken Bulut ortalardan kayboldu. Onu aramak için oturduğum bankın arkasındaki piknik alanına göz attım, orda bulamayınca etrafa bakınmaya başladım, sonunda Bulut'u yolun karşısında gördüm. Başka bir köpeğin yanındaydı. Karşıdan karşıya geçecekken, biri kolumdan tuttu ve sert bir şekilde beni geri çevirdi. Daha kim olduğuna bakmadan tek elime kelepçeyi geçirdi. Bu dün hastanenin bahçesinde çarpıştığım esmer polis bozuntusuydu.
Beni o kadar hızlı çevirdi ki Aliş'in kafesini elimden düşürdüm. Tek elime taktığı kelepçeye değilde, öylece yere savrulan Aliş'e bakıyordum. Tam o sırada polis konuşmaya başladı. Konuşmalarından zafer kokusu alıyordum.

"Bitti! Buraya kadar! Şimdi ait olduğun yere gidiyorsun küçük hırsız!"

Ben yerden Aliş'i almaya çalışırken, öteki elime de kelepçe takmak için tekrar kolundan tuttu. Kolumu hızlı bir şekilde çekip karnına bir tekme attım. Yerde kıvrandığı sırada Aliş'i yerden aldım, durumunu kontrol ettim. Bu arada polis ayaklandı ve yüzüme bir yumruk attı. Ama nasıl bir yumruk! Beş saniye bayılmakla ayılmak arasında kaldım. Aliş tekrar savrulmuştu elimden, bu sefer daha uzağa. Ben kalkmak için çabalarken bana yaklaşan polis, birden neye uğradığını şaşırdı. Bulut polisin üzerine atlamış kıyafetini parçalıyordu. Cinsi gereği biraz daha parçalamayı seviyordu benim Bulut'um! Ayağa kalktım, Aliş'i aldım sokak aralarına doğru bir elimde kelepçe diğer elimde kafesle koşmaya başladım. Olay yerinden biraz uzaklaşınca bir ıslık çalıp, Bulut'u yanıma çağırdım. Neye uğradığını şaşıran sivil polis peşimizden koşuyordu. Aramızdaki farkı açıp bir apartmanın giriş kapısına girdim.
Bir yerlerde saklandığımı tahmin etmiş olacak, her yeri didik didik arıyordu. Bense apartmanın kırık camından eğilerek onu izliyordum. Apartmanın az ilersinde bağırmaya başladı.

"Ne olursa olsun, seni bulacağım! Beni daha tanımıyorsun! Sıkıntı değil! Daha çok zamanımız var. He bu arada haberin olsun, sen polislerden kaçtıkca cezan da katlanıyor! Eğer şimdi çıkarsan cezanı hafifletirim!"

Ona doğru baktım, gözlerimi kıstım.Söylediklerinin tek inanmıyordum.

"Yalancı!"

Ben apartmandan onu izlerken birden Aliş öttü. Susturmaya çalıştım, ama bir türlü susmuyordu. Aliş'i ve Bulut'u bir kaç saniyeliğine apartman kapısının önünde bırakıp yukarı doğru çıktım. Kaçacak yer arıyordum. Ben yukarı çıktığım sırada, apartmanın kapısı açıldı. Aşağı inmemle geri çıkmam bir oldu.
Polis Aliş'i ve Bulut'u görmüştü. Ben apartmanın en üst katına kadar kaçmıştım. Çatıya çıktığımda, depo gibi bir yer gördüm ve oraya girdim. Polis çatıya geldiğinde bir şey bulamayınca ortalığı karıştırmaya başladı. Bense sadece bir depo kapısının arkasında onu bekliyordum. Benim olduğum depoya doğru yöneldi. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Kapının deliğinden onu izliyordum. Elini kapının koluna attı.

CEPÇİ (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin