Bölüm 18 - İstikamet Karakol

9.8K 804 112
                                    

Üstümdeki battaniyeyi atıp, kolumdan çekerek beni ayağa kaldırdı. Dengemi sağlamakta zorlanıyordum. Kelepçe taktı ellerimi tutacak halim bile yoktu, kelepçeleri taktığı gibi ellerim boşluğa düştü. Ardından Ezgi ayağa kalktı ve Umut'u iteleyerek konuşmaya başladı.

"Ne yapıyorsun sen ya! Görmüyor musun kızın ayakta duracak hali yok! "

"Ben bunun gibi ne numaralara karşılaştım. Bunlara kanacak değilim!"

"Götüremezsin onu!"

"Çık önümden Ezgi!"

"Çıkamam! Çıkmıyorum!"

Umut daha fazla dayanamadı ve Ezgi'yi yere savurdu. Ezgi yerde kıvranırken beni arabaya bindirip yola koyuldu. Ellerim kelepçeli olmasına rağmen ayaklarımı da bağlanmıştı. Hiçbir şey düşünecek halim yoktu, kafamı koltuğa yasladım, gözlerimi zor açık tutuyordum.

"Nereye kadar kaçmayı planlıyordun?! Kızım benim adım Umut! Ben kimleri yakaladım sen kimsin! Hele bi karakola gidelim, işte o zaman kork benden. Peşinden koştuğum her adımı burnundan fitil fitil getirince senin ! Bi an önce içeri tıkın beni diye yalvaracaksın!"

Konuşabilseydim ona bi bok yapamazsın derdim. Ama sadece dinleyebildim, söylediklerine bakılırsa karakolda beni akşam yemeği niyetine yemeyi planlıyordu. Karanlık bastırmıştı ve biz hala kuş uçmaz kervan geçmez dağın tepesindeydik. Kısık ve yorgun bir sesle komiserle konuşmaya başladım.

"Yolumuz uzun galiba komiser."

"O itoğlu it seni dağın başına getirmiş, ama onunla da hesaplaşıcaz. Sıra ona da gelecek..."

"Bu sefer çok kararlı gördüm seni!"

"Bir ton para çaldın ve hala çulsuz gibi kaçmaya çalışıyosun. Hırsızlık hastalık falan mı ?!"

"Kendimice sebeplerim var..."

"Başlarım kendine de sebeplerine de! Ne var ne yoksa anlatacaksın!"

"Ohoo... Sen hep başa sarıyosun."

Dediğimde bir patlama sesiyle beraber ikimizde sarsıldık. Umut ne olduğunu görmek için dışarı çıktığında bende camdan onu izliyordum. Sanırım arabanın tekeri patlamıştı. Komiser çok sinirli görünüyordu. Arabayı tekmeleyip bağırmaya başladı. 

"Böyle arabanın içine tüküreyim! En olmayacak yerde en olmayacak zamanda!"

Arabaya tekrar binip arka koltuktan telefonunu aldı. İçimden "bütün manyaklar beni buluyor" diye düşünürken, Umut şarjının bittiğini görünce kudurdu, bu sefer de direksiyona vuruyordu.

"Ya sabır! Ya sabır!"

Yazık hiçbir şey istediği gibi gitmedi. Üzüldüm azıcık!  Ben ona biraz hasta biraz acımış gibi bakarken sinirlendirmekden kuduran o kahverengi gözler bana çevrildi.

"Telefonun yanında mı?"

Eh be komiser bu hallere de mi düşecektin.

"Evde..." 

Cevabım üzerine arabadan indi ve benim kapımı açtı. Eğilip ayaklarımı çözdü.

"İn arabadan yürüyeceğiz!"

Her şey ne kadar da yolunda gidiyordu değil mi? Ya da aklım artık bunlara ters tepki vermeye başlıyordu.

"Çok karanlık,  yolu nası bulacağız kayboluruz!"

Zifiri karanlıktı ortalık, dağın başıydı ayılar kurtlar horsız polis dinlemez ikimizi de yerler valla!

"Kes sesini,  yürü!"

CEPÇİ (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin