Gözlerimi açtığımda ellerim ayaklarım bağlıydı. Hareket etmekte güçlük çekiyordum, bir kanepede iki büklüm yatıyordum. Ellerimi çözmeye çalıştım çok sıkı bağlamıştı yapabilirdim ama biraz zamanımı alırdı, ayaklarım ellerine göre daha boldu. Ellerimi bileklerime kadar bağlamıştı, ayaklarıma uzanmak için uygun zamanı bekliyordum. Hızlı düşünmek bir cepçinin can alıcı noktasıydı.
"Demek uyandın, bende tam polisi aramak üzereydim!"
"Polisten korksaydım, evine girmezdim."
"Geç bunları, biraz sonra o iplerin yerinde kelepçe olunca öyle demeyeceksin."
"Emin ol yüzüne baka baka söyleyeceğim!"
"Ya sen ne yüzsüz ne arsız birisin ya. Bir de kız olacaksın! Utanmıyor musun başkalarının eşyalarını çalmaya?"
"Hayır, aksine kendimle hep gurur duymuşumdur..."
"Tabi sizin gibiler hırsızlığı meslek edinirler. Dur biraz... Elmasın kasamda olduğunu nerden biliyordun?"
"Belki de bilmemen senin için daha iyi muhallebi çocuğu! "
"Ne! Bana bak küçük böcek, şu an seninle konuştuğum için bile çok şanslısın. Eğer erkek olsaydın, polisten önce ben gebertirdim seni!"
"Elim ayağım titredi yemin ediyorum! Sen baya komikmişsin ya..."
"Ne yazık! Bu komik adamla daha fazla vakit geçiremeyeceksin! Şimdi polisi arıyorum."
"Geç bile kaldın. Selam söyle, severim kerataları..."
"Senin gibilerin adaletten korktuğunu sanırdım. Yazık, çok yazık!"
"Hah! Bana adaletten bahsedene bakın. Siz burda lüks içinde yaşıyorsunuz tabi. Okuyorsunuz, geziyorsunuz, eğleniyorsunuz. Dünyanın geri kalanı umrunuzda bile değil. Şimdi söyle bakalım muhallebi çocuğu sen burda kafa sallayıp bunu yemem bunu giymem derken dışardakiler ne halde hiç düşündün mü?
O lüks arabanla geçip gittiğin caddelerin arka sokaklarına hiç girdin mi!? Sen bana adaletten bahsedemezsin! Çünkü adaleti ağzına alacak son kişi sizsiniz! Parasından başka hiçbir şeyi olmayanlar!"
Sinirliydim. Eli kolu bağlı, polisi bekleyen bir hırsıza göre çok sinirliydim...
"Ne saçmalıyosun sen? Şimdi de kendini mi acındırıyorsun?"
"Ben, Melih Kızılcıoğlu! Güçlü bir kızım! Asla kendimi acındırmam! Hala ne duruyorsun!? Ara polisi, daha fazla bu konforlu kanepelerde oturmak istemiyorum. Anlarsın ya rahatlık batıyor!"
Yüzüme anlamsız bir ifadeyle baktı ve hiçbir şey söylemeden telefonu alıp polisi aradı. Mutfak ve salon birleşikti, mutfağa doğru yöneldi polislerle konuşmaya başladı. Bu fırsatı değerlendirip bağlı ellerimle, ayaklarını güç bela çözdüm. Ağzımın yardımıyla ellerimi de çözüp bahçeye çıkan cam kapıdan kaçmak için koltuğun arkasına zıpladım. Beni görmüştü ,telefonu bırakıp peşimden koşmaya başladı. Çok hızlı koşuyordum bahçenin duvarına tırmanmaya vaktim yoktu, aramızdaki mesafe buna izin vermiyordu. Bahçede biraz daha koşarak aramızdaki farkı açtım. Daha sonra bahçe kapısından çıkıp koşabildiğim en hızlı şekilde koştum. Buna rağmen beni takip etmeye devam ediyordu. Ve arkamdan bir şeyler söylüyordu...
"Nereye kadar kaçabilirsin ki?! Yüzünü gördüm! Önünde sonunda polis yakalayacak seni!"
Onun bu söylediklerine gülerek cevap verdim ve sonra daha da hızlandım...
"Madem yüzümü gördün, o zaman unutma beni! Tekrar karşılaşacağız!"
Önümden bir taksi geçti, peşinden koşup durdurdum. Nefes nefese kalmıştım konuşmakta zorluk çekiyordum, bir hışımla kendimi taksiye attım. Arkamdan koşan iş adamı bana yetişmek üzereydi. Taksiyi durdurdu aramızda on adımlık bir mesafe vardı.
"Amca bas gaza bas!"
"Biri geliyor kızım tanıdığın biri mi?"
"Amca o benim belalım! Aşiret onlar! Kan davası kan!! Kurtar beni gözünü seveyim!"
"Sen merak etme kızım kaçarız evelallah!"
"Helal sana be amca, atlatalım şu manyağı!"
Şoför hızlanınca takip etmeyi bırakmıştı çok kızgın görünüyordu. Bende taksiden evime yakın bir yerde indim. Eve girer girmez eşyalarımı kuşumu ve köpeğimi alıp hurdalığa gittim. Orda boş bir karavanın içine kurulduk hepimiz. Doğrusu Fırat abiye gitmeye henüz cesaretim yoktu. Ona beceremedim demek... Daha önce hiçbir işim başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Fakat şimdi polisler robot resmimi bile çizeceklerdi. Ne yapabilirim ki. Evet zenginlerden, onların adamlarından kaçmak kolaydı, ama doğrusu polislerin bana hırsız gözüyle bakması araması ,ellerime kelepçe takacak olması zoruma gidiyordu. Onlara anlatamazdım yaptıklarımı. Nasıl anlatayım? Karavanın kapılarını kapadım,arka koltuğa uzandım, Bulut'ta yanıma yattı ona sarıldım. Aliş'i de kafesinden çıkarıp karavanın içinde saldım.Böyle zamanlarda,annemi ve babamı bir başka özlüyordum. Annemin kokusuna muhtaçtım, babamın tesellisine muhtaçtım. Onlara çok ihtiyacım vardı...
MELİH'İN AĞZINDAN...
Hayatımda hiç bu kadar arsız bir kızla karşılaşmamıştım. Hiçbir şeye korkusu yoktu! Yumruk attığımda bile ayağa kalkıp bana karşı koymaya çalıştı. Eve döndüğümde polisi aramak için tezgaha bıraktığım telefonu almaya koyuldum. Kanepenin yanından geçerken ayağım bir şeye takıldı. Bu onun çantasıydı. İçini açtım, elmas çantadaydı, içinde biber gazı ve yardım fişeği de vardı. Belli ki zarar vermek gibi bir niyeti yoktu. Elmas elimde olduğu için polisi aramaktan vazgeçemezdim. Emekle kazandığım param benim için her zaman değerliydi. İfademi verdim, robot resmini çizdirdim. Aramaya koyuldular...
Hırsızların yeri hapishanelerdi. Kim bilir daha neler çalmıştı? Başkalarının paralarını çalıp onlarla keyif yapanların yeri dörtduvar olmalıydı ! Polisler gittiğinde çantasını kurcalamaya devam ettim. Polislere çantayı söylemeyi unuttum, sonradan söylemekte istemedim. Çantanın iç gözünden bir resim çıktı. Bir kadın, bir adam ve küçük bir kız... Bu o arsız kız olmalıydı. Eminim anne babası da onunla birlikteydi. Böylelerini çok iyi bilirdim ben! Nasıl bir anne baba çocuklarını hırsızlığa teşvik edebilirdi!Resmin arkasını çevirdim mürekkebi akmış bir kalemle bir cümle yazıyordu.
"Rüzgar'ın ilk adımları"
Demek adı Rüzgar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEPÇİ (Tamamlandı)
Action"Tutun şunu! Kaçıyor! Mücevherlerim... Seni soysuz hırsız!" "Ben 2015'in Robin Hood'uyum.Yaptığım hırsızlık değil..."