Bölüm 15- Sana doğru bir adım...

10.7K 868 72
                                    

RÜZGAR'IN AĞZINDAN...

Saat gece üç gibiydi. Bulut'u ve Aliş'i özlemiştim. Yalnızlık yetmiyormuş gibi gidecek yerimde yoktu. Gittiğim yolun sonu bir köprüye çıktı. Köprünün altından dere akıyordu, en güzeli de kimseler yoktu. Yayalar için olduğundan araba da geçmiyordu. Köprüye çıktım, korkulukların altına oturup ayaklarımı aşağı sarkıttım. Kollarını birbirine bağlayıp yastık yaptım. Kafamı koyup suyu izlemeye başladım. Akıntının sesine karşı ağlamaya başladım. Ardından sakince konuşmaya başladım kendimle...

"Kaş yapayım derken göz çıkardın Rüzgar. Artık herkesin gözünde hırsızsın. Yapamadın Rüzgar, yaşamayı öğrenemedin. Hayatı dalgaya ala ala gerçekleri görmedin. Ve şimdi de bazı gerçekler sana acı geliyor..."

Derin bir nefes aldım. Kafamı kaldırdım, gözyaşlarımı sildim. İki elimle demirlere vurdum, demirlerden yayılan çınlama sesinden sonra tekrar konuşmaya başladım.

"Ama yok! Dışarıdan öyle gözükse de içimi bir ben bilirim bir de Allah! Pes etmeyeceğim, sonuna kadar gideceğim. Bakalım ne olacak. Ne olacaksa olsun! Topla kendini! Fırtınasın sen!"

Dedim ve ayağa kalktım. Çok kararlı hissediyordum. Tekrar konuşmaya başladım, bu sefer daha yüksek sesle.

"Hadi be! Yakalayın yiyorsa! Hodri meydan!"

Sözlerimi bitirdikten sonra çantamı da aldım yoluma devam ettim. Uyumak için yine bir parkta kaldım. Sabah olduğunda, parktan ayrıldım ve kahvaltıyı da küçük bir simitle geçiştirdikten sonra yoluma devam ettim. Mahalle aralarından geçerken bir apartmanın önünde kalabalık vardı. Genç bir kız kaldırıma oturmuş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Etrafında bir sürü insan vardı, daha sonra iki tane cenaze arabası geldi. Genç kız kaldırımdan kalkıp arabaların yanına koştu. Bir birine koşuyordu, bir birine.

"Anne! Annem nolur! Gitmeyin!"

"Babam yalnız bırakmayın beni!"

Etraftakiler kızı arabadan uzaklaştırmaya çalışıyorlardı. Kız tabutların üstünü okşuyordu. Bir anlığına annemin ve babamın ölümü aklıma geldi. Ayakların bir adım geri gitti. Sanki sırtıma tonlarca yük bildirmişler gibi hissediyordum. Ben annemin babamın mezarlarının nerde olduğunu bile bilmiyordum. Ben onların tabutlarını bile okşayamamıştım. Olduğum yere yığıldım, kıza bakarak gözlerim doldu. Kesik kesik nefes alarak ayağa kalktım. Geldiğim sokaktan geri döndüm. Elimdeki simit düşmüştü, yavaş adımlarla yoluma devam ediyordum. Bir yerimde bir şey yoktu, ama canım ölesiye yanıyordu. Çenemden damlayan gözyaşlarımı tek kolumla silip yoluma devam ettim.
Biraz yol aldıktan sonra telefonum çaldı. Kerim arıyordu.

" Ortak?"

"Rüzgar! Babamı kaçırmışlar!"

"Ne!"

"Melih denen o şerefsiz yapmış. Az önce babamı aradım, telefonu o açtı. Sen o eve gidersen babamı bırakacağını söyledi. Rüzgar bir şeyler yapmamız lazım!"

"Tamam Kerim, ben halledeceğim!"

"Ne yapacaksın! O adamın evine gidersen seni polise verir!"

"Endişelenecek bir şey yok!"

"Rüz-"

Telefonu yüzüne kapattım. Adresi fazlasıyla biliyordum. Eve gittim, kapıda iki tane siyah takım elbiseli adam vardı. Geldiğimi Melih'e haber verdiler. Bunun üzerine Melih kumaş pantalonu ve üzerine yapışan mavi gömleğiyle dışarı çıktı. Oldukça rahat görünüyordu, ellerini cebine almış, kafasıyla içeri gir dermiş gibi bir şey yaptı. Sonra ben konuşmaya başladım.

"Sen beni salak mı sandın! Fırat abiyi bırak, daha sonra gelirim!"

Adamlardan birine "Getirin!" diye emretti.
Fırat abi gayet iyi görünüyordu ama beni görünce çok telaşlandı.

"Neden geldin Rüzgar! Git çabuk! Ben bir şekilde kaçarım git!"

Bu kez onu dinleyemezdim. Melih adamlara bırakmalarını söyledi Fırat abi bahçe kapısından çıktı, beni de kolumdan çekip içeri aldılar.
Adam beni kolumdan tutarak salona kadar sürükledi. Salona geldiğimizde kolunu hızla çekerek adama bir bakış attım. Melih içeri girdiğinde, adam bahçeye çıktı. Fazla uzatmaya niyetim yoktu.

"Ne duruyorsun arasına polisi!"

"Sana bir şey soracağım."

"Allah aşkına! Senin bana soracak ne çok şeyin varmış!"

"Kimsin sen?"

"Bildiğin soruları sokmaktan zevk mi alıyosun?"

"Sen bir hırsız olamayacak kadar vicdanlısın!"

Melih'in yüzüne bakakaldım. Bunu bana o söylemişti. Bana!

"Ben vicdanı adamına göre kullanırım! Sizin gibiler için vicdan yok bende!"

"Bizim gibiler derken neyi kastediyorsun?"

"Zengin olup hala para peşinde olanlar, benciller yani!"

"Beni tanıyor musun?"

"Diğerlerinden bir farkın yok!"

"Nerden biliyorsun?"

"Zenginler böyledir, lafa gelince kamyon kamyon icraate gelince yok bir milyon!"

"Seni polise vermeyeceğim"

"Ne? Ne yapacaksın? Ömür boyu kölen olarak falan mı yaşayacağım?"

"Anlat bana! O parayla ne yapmaya çalışıyordun? Bu kadar insana neden yardım ediyorsun? Neden hırsızlık yapıyorsun? Hepsini anlat. Bende gitmene izin vereyim."

"İstemiyorum. Polisi ara ya da ben arayayım."

"Hala kaçmak için vaktin var, sadece anlat!"

"Yeter artık! Saçmalama! Sana her şeyi anlatsam yine beni suçlayacaksın, bu kafayla beni anlayamazsın..."

Kapşonlu hırkamın yaylalarından tuttu ve beni kendine doğru çekti, sinirli görünüyordu.

"Konuşmadan bu evden gidemezsin!"

"İyi ya birlikte yaşarız, yabancı değilim nasılsa..."

CEPÇİ (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin