Yavaş ve küçük adımlarla bu haberi o adama nasıl söyleyeceğimi düşünerek yürüyordum. Umut arkamdan geliyordu. Ellerimi cebime soktum , Umut biraz daha hızlanıp yanıma gelmişti. Gözümden bir damla yaş aktı, hiç sevmiyordum ağlamayı yakışmıyordu bana. Gözümdeki yaşı silip derin bir nefes aldım, ardından konuşmaya başladım.
"Olmayacak galiba ha Umut? Baksana kimsenin hikâyesi mutlu bitmiyor. Senin benim, Melih'in Ezgi'nin. Şimdi de bu adamın..."
"Birileri bizim yerimize mutlu oluyordur merak etme. Can sıkmaya değmez bu konu..."
"Peki biz niye hiç mutlu olamıyoruz? Ne bileyim tam mutlu olduk derken canımız yanıyor. Keşke bizde birilerinin yerine mutluluk yaşayabilecek kadar şanslı olsaydık..."
"Dünya kötü insanların mutlu olduğu bir yer Rüzgar. Mutlu olabilmen için kötü olman lazım. Acımasız olman lazım, düşüncesiz olman, bencil olman lazım, zengin olman lazım."
Ona baktım, gözlerini bana çevirmişti. Burnumu çektim, sonra hafiften bir gülümseyip cevap verdim.
"Sanırım hayatımız boyunca mutsuz olacağız. "
"Kimin umrunda... "
Kirli sakalları arasında bana tebessüm ediyordu. Zaten ona karşı olan önyargılarımı çoktan yerle bir etmişti. Ve şimdi onu sevmeye başlamıştım. Arabaya binip ceza evine doğru yol aldık. Umut içeri girmek istemedi ve kapıda bekledi. O sırada bende içeri girip adamla görüşmek istediğimi söyledim. Ve bir kaç saat önce oturduğum sandalyeye tekrar oturdum. Adam bir heyecanla yanıma geldi.
"Buldun mu onları! Güvendeler mi? Kızım nasıl? Büyümüş mü?"
"Ben... Nasıl söylenir bilmiyorum."
Derin bir nefes aldım, adamın gözlerinin içine baktım, çok heyecanlı olduğu her halinden belliydi. Ama saklanamazdı böyle bir şey. Bilmek hakkıydı.
"Eşiniz ve kızınız sizlere ömür."
"N-ne? N-ne demek bu? Yanlışın var kızım. Benim karımda kızım da yaşıyor."
"Söylediğiniz adrese gittim. Evde kimseyi bulamayınca komşulara sordum. İki sene önce bir trafik kazasında öldüklerini söylediler."
Adam başını ellerinin arasına aldı. Kafasını masaya koydu. Koca adam gözlerimin önünde hüngür hüngür ağlıyordu. Sırtını sıvazlayıp ceza evinden ayrıldım.
Giden gidiyor, kalan da bir şekilde hayatına devam ediyor, tıpkı bizim gibi. Arabaya binip eve dönmek için yola koyulduk. Ne o bir şey soruyordu ne de ben o anı anlatmak istiyordum. Sessizce eve döndük sadece. Kapıyı açan Ezgi oldu."Kızım nerde kaldın ya öldük meraktan! Eee adam kabul etti mi? Yardım edecek mi?"
Olan biteni Ezgi'ye anlatırken içeri girdik. Melih koltukta oturmuş telefonla uğraşıyordu. Hepimiz salonda yerimize aldık. Melih'in sormasını bekliyordum ki son konuşmamız aklıma geldi, yine kapışmıştık, her zaman olduğu gibi. Kimseden soru sormasını beklemeden olan biteni anlattım, Melih kafasını telefondan kaldırmıyordu. Bense sadece ona bakarak anlatıyordum.
"Yani, elimizde olan son şansımızı da kaybettik. Şimdi yeni kanıtlar bulmamız gerekiyor, yeni deliller."
Kafasını bir saniye olsun kaldırmamıştı telefondan, hatta neye baktığını merak etmeye başlamıştım. En sonunda kafasını hafifçe kaldırıp konuşmaya başladı.
"Yiğit aradı, yengem her yerde evlerine giren hırsızları arıyormuş."
"Ararsa arasın, kimse bizi görmedi!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEPÇİ (Tamamlandı)
Action"Tutun şunu! Kaçıyor! Mücevherlerim... Seni soysuz hırsız!" "Ben 2015'in Robin Hood'uyum.Yaptığım hırsızlık değil..."