YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM
(Alaz dilinden)
Oda çok kalabalıktı. Tanıdıklarım Alin'in ailesi ve kızlardan ibaretti. Geri kalanlar da akrabalar olmalıydı. Sadece selam vermekle yetinmiştim.Herkes yeni doğan bebeğin peşindeyken Alin'in gülüşü tek dikkatimi çekmişti. Şu an gülümsüyor oluşu sorunların hepsini yok ediyor gibi geliyordu. Antidepresan misaliydi.
Dudağımın kenarı istemsizce kıvrılıyordu.
Alin'le göz göze geldiğimizde yeşillerini kapıya dikti.
Cevap olarak kapıdan çıktım. O gürültüde kimse bizi fark etmezdi zaten.
Peşimden gelip odanın kapısını kapattı.
Yüzlerimiz soracağı soru yüzünden ciddileşirken konuştu "Ne yaptın?"
"Evde konuşalım mı bunları? Şu an çok uygun değil gibi."
Kaşları endişeyle çatıldı "Alaz bir sorun yok değil mi?"
Konuşmak için dudaklarımı aralamıştım ki "Alin!" Diye seslenen kişi engellemişti.
Gözlerim kayarken Dağhan'ı karşımda görmemle kaşlarım çatıldı. Hadi canım oradan. Burada olmasını gerektirecek bir şey yoktu onun.
"Dağhan?" Dedi Alin. O da beklemiyordu.
"Haberi duyunca dayanamayıp geldim." Dedi ve tam Alin'e sarılacakken gözlerimiz kesişince sadece koluna dokundu.
Sabır çekercesine iç çektim.
"Sana da merhaba, Alaz." Dediğinde gözümü kısmakla yetindim. Alin'in dürtmesi umurumda olmadı o an.
"Ben bir içeridekilere bakayım." Dağhan içeri geçerken Alin'in kızgın bakışları beni buldu.
"Alaz." Devamını getirmesine izin vermeden konuştum "Aman Alin'im. Hiç o gereksiz için fırça atmanı dinleyemeyeceğim. Ayrıca benim yavaştan gitmem gerekiyor."
"Nereye?" Tek kaşı havalanmıştı. "Bir iki işim var. Akşam ara alayım seni." Elim çenesini okşadı.
Gözlerini yumdu "Dikkat et kendine."
"Sen de güzelim. Selam söyle içeridekilere." Dudaklarına hafif bir öpücük kondurup yürüdüm.
Önce Kuzey'in arabasını teslim etmem gerekiyordu. Şirketten çıkarkenki hararetle Kuzey'inkini almıştım.
Aslında Emre'ye de verebilirdim götürmesi için ama bugün aniden çıkmam gerektiği için kendim gitsem daha iyi olurdu.
Saate bakınca eve geçebilme olasılığının yüksek olduğunu düşündüm.
Telefonda çaldırırken açmasıyla konuştum. "Kuzey, neredesin?"
"Araba içinse hiç boşuna zahmet etme, gerek yok. Sonra birilerini yollarım."
"Hem arabanı bırakırım, hem de bugünü biraz toparlamam lazım diye düşündüm."
"Sağ ol kardeşim ama gerçekten gerek yok. Yenge iyi değil mi?"
"İyi iyi sağ ol."
"E tamam işte sorun yok. Bir şey lazım mı?"
"Canının sağlığı. Senin var mı bir isteğin?"
"Yok abicim. Görüşürüz." Sesi çok keyifliydi. Belli ki Mihre yanındaydı. Aklıma ikisi gelince gülümsedim. (Gökyüzünde Buluşalım kitabından)

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İttifak (+18)
Teen Fiction"Doğru; sen benim değilsin, ben seninim." . 2 genç yıllar önce ailelerinin yaptıkları anlaşma yüzünden evlenmek zorunda kalırlarsa? Gençlerden biri diğerine zaten aşıksa? Bu ittifak neler doğuracak? Peki ya bu anlaşma göründüğü gibi bir şey değilse...