"Snape?" diye fısıldadı. Kız ona bakınca 'ne oluyor?' anlamında gözünü kırparak başını salladı. Vanessa omuzlarını silkti.
"Hadi, gecikmeyelim." dedi Remus. James, Sirius ve Peter ekibi izlemekle çok meşgullerdi. Üçü de hayran olmuşlardı grubun arkadaşlığına. Ancak Snape kızı ile çok samimi gözükmüyorlardı. Eh, anlaşılır bir durumdu. Çapulcular da Severus Snape'e çok bayılmıyorlardı.
Kahvaltı bitimine yakın hepsi kalktılar. Öncelikle yatakhanelerine yerleşmeleri gerekiyordu. Hepsi birlikte düşünceli şekilde ilerlerken bir ses işittiler.
"Kes sesini Malfoy! Ne yaptığım seni hiç ilgilendirmez!"
"Ah, yoksa korktun mu? Büyük Salon'a gitmiyor musun? Gerçi bence de gitmemelisin. Oraya gitmeye utanmalısın çünkü sizin gibiler burada olmamalılar bile ve sen de bunu biliyorsun değil mi?"
Hızlı adımlarla ilerlediklerinde Lily'nin asasını çekmiş Malfoy'a doğrulttuğunu gördüler. Çapulcular anında ilerleyecekken, Harry eliyle onların önüne set çekti.
"Öfkelenmenizi anlıyorum ama şuan gitmemiz Evans'ın gururunu kıracak, olduğundan daha çok kızmasına sebep olacaktır. Sabırlı olun. İhtiyacı olursa gideriz."
James kendini zorlukla sakinleştirirken izlediler dikkatle. En küçük bir problemde gideceklerdi. Lucius'un da asasını çektiğini gördüğünde James bir değişim hissetti. Sanki soludukları hava ağırlaşmıştı. Çapulculara baktığında onların da garip duruma kaşlarını çattıklarını gördü. Ron, Hermione ve Vanessa ise endişeyle Harry'e bakıyorlardı. James daha dikkatli şekilde bakınca fark etti ki, havanın garipleşmesine sebep olan kişi Harry'di.
Lily'nin attığı sersemletme lanetini bir kalkanla karşılayan Lucius, öfkeyle asasını kaldırdı.
"Seni lanet bulanık! Ne cüretle bana saldırırsın! Expelliarmus!"
Bu hırsı ve ani öfkelenmeyi beklemeyen Lily'nin asasının elinden uçtuğunu gördüler. Hemen ardından bir rüzgar esti ve artık Harry yanlarında yoktu. Öyle bir hızla ikilinin yanına gitmişti ki kalanlar şokla arkasından baktılar bir an. Ardından hızla peşinden gittiler.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun Malfoy?" dedi sadece sakince. Onun sakin sesi ise Hermione'nin ürpermesine sebep olmuştu çünkü Harry'nin öfkeli olduğu açıktı. Öfkeliyken sesinin sakin çıkması ise tehlike demekti. Aslında herhangi bir şekle tarza gerek yoktu. Genel olarak öfkeli bir Harry Black sözlükte 'tehlike' kelimesiyle eşdeğer anlamdaydı.
"Bu aptal bulanığa haddini bildiriyorum Black! Sen de kan haini misin yoksa Black adına yaraşır birisi misin? Ah, kime ne diyorum ki! Bir Gryffindor'dan ne beklenir?" dedi ve kötü bir zevkle önce ona sonra Sirius'a baktı. İşte bu Harry'nin canını sıkmıştı. Kendisine sataşan Malfoylara karşı bağışıklığı vardı ama ailesi?! Ailesine bulaşanı parçalardı o. Parçalardı.
Aniden elini kaldırıp çocuğun göğsüne koydu ve sertçe itip duvara yapıştırdı. Zümrüt yeşili gözlerini grilere dikerken, buram buram tehlike kokan bir sesle konuştu. Ancak gözünü bir kez bile kırpmadan tam gözlerinin içine bakması, Lucius Malfoy'u titretmişti.
"Bana bak, Malfoy. Bana bulaşman, laf atman umurumda değil. Etrafımda istediğin kadar koşup havlayabilirsin. Ancak, aileme bir daha bulaşacak olursan, canını yakarım. Sirius Black benim kuzenim. Yani ailem. Aynı şekilde Sirius Black'in tüm arkadaşları da benim ailemin parçasıdır ve emin ol, ben aileme bulaşanları affetmem."
Sert bakışları, bir an bile duraksamayan konuşması ve ses tonu ile Lucius Malfoy'u korkuturken, kendine bir düşman edindiğinin farkındaydı. Burada olduğu sürece Malfoy'un onun üstüne geleceğinin de farkındaydı. Sihriyle hafifçe baskı yaparken, şuan etrafı dolu olduğu için kendini kısıtlıyordu. Burada o ve Lucius yalnız olsalar haddini bildirirdi. Ancak şuanda sinirlerine hakim olması gerektiğini biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Guests From The Future
FanfictionGelecekten gelen misafirler... Harry Black, Vanessa Snape, Ron Weasley ve Hermione Granger... Bir kaza sonucu geçmişe, kendi ailelerinin dönemine gidiyorlar. Kendi zamanlarına dönebilmek için çabalarken, geleceği büyük ölçüde değiştirecek hareketler...