Gryffindorların arasında bu kadar rahat edeceğini hiç tahmin etmezdi.
Döndüğünde vaftiz kardeşi Draco ve en yakın arkadaşları Pansy ile konuşup bu saçma düşmanlığı bitirmek istedi. Bu üçlüyle daha yakın olmak istedi.
Harry ile daha yakın olmayı diledi.
Harry ormanın girişine cisimlendiğinde hava gecenin en koyu halindeydi. Gökyüzü açıktı ve yıldızlar gözüküyordu. Ormanlık alanda yıldızlar iyice parlaktı. Gitti ve bir ağacın dibine çöktü. Sinirden tir tir titriyordu. Öfkeden kasılan midesinin bulandığını hissederken zorlukla ayaklandı ve uzak bir ağacın dibine ilerledi.
Ağacın gövdesine tutunurken yetimhanede aldığı ve midesindeki kalamar yüzünden dönüp duran her şeyi boşalttı.
Ardından asasız şekilde hem ağacın dibini hem kendini temizledi.
Bedeninin fiziksel zorlaması yüzünden iyice titremeye başlamıştı. Sihrini içinde tutmak gittikçe zorlaşıyordu. Ormana ve canlılara zarar vermemek için derin nefesler alarak her nefeste büyüsünün küçük bir kısmını serbest bıraktı.
Eğer sinirini kontrol edemeden sihrinin tümünü birden serbest bırakırsa ormanda kimse hayatta kalamazdı.
Ormanda rüzgarlar esti, ağaçlar hışırdadı. Hayvanlar akan ılık büyü ile uykularında hareketlendiler. Baykuşlar bağırarak öttüler.
Harry ise içinden akan öfkenin, sihrin, acının etkisiyle yorulduğunu hissediyordu. Midesinin bulanmaya devam etmesi de yardımcı olmuyordu.
Gün boyu her açıdan çok yorulmuştu. Şimdi bu kavga da tuzla biber olmuştu. Gözleri o gün sayamadığı defadır dolarken bu sefer sakinleşmek için hiç çaba göstermedi. Başını arkasındaki ağaca yasladı ve hıçkırarak, hatta bağırarak ağlamaya başladı.
Yanına birinin çöktüğünü ve çimenlerin ezildiğini duyduğunda, kim olduğunu anlamak için gözlerini açmasına gerek yoktu. Hiç zaman almadı, bir an sonra Harry birinin göğsüne gömülmüş adeta kendini yırtarcasına ağlıyordu. Babasının sıkı kollarına kendini bırakmıştı. Hayatta kendini en huzurlu ve mutlu hissettiği yerdeydi. Ona sıkıca sarılırken, kontrolünden çıkan ağlamasını serbest bıraktı. Sadece sihrinin iyice yoğunlaşıp ormandaki hayvanlara zarar vermesini engellemek dışında, kendini kısıtlamadı.
Zamanda geçmişe geldiklerinden beri biriken tüm stresi atıyordu. Bir günlük, iki günlük değildi bu birikim. Bir kavgaya bakmıyordu. Sadece geziden ibaret değildi. Üstünde ekimin ortasından bulundukları ana yani ocağın ilk gününe dek geçen zamanın tüm öfkesi, acısı, siniri, stresi, yorgunluğu vardı. Çok birikmişliği vardı.
Yine de kendini tam olarak serbest bırakmadı. Bunu yapmak tüm ormanın hayatına son verirdi.
Sirius tek kelime etmedi. Sadece göğsüne yaslanan oğlunun saçlarını okşadı uzun uzun. Sırtını okşadı. Sadece ona destek oldu. Hiçbir şey söylemedi ve kendini bırakabileceğini, orada olduğunu gösterdi. Bir ara asasını çıkardı ve bir patronus gönderip iyi olduklarını haber verdi evdekilere. Ardından soğuyan hava ile Harry'nin hırkasını onu sırtına atarken kendi ceketini de iyice örttü.
Albus Dumbledore Potter Malikanesi'nde olanları öğrenince çok sinirlenmişti. Kendi genç hali Hogwarts'a döndüğünde o gün olanları dinlemişti. Ardından Remus'a ait kurt patronusu gelmiş ve gelecekten gelen Dumbledore'un Potter Malikanesi'ne dönmesini istemişti.
Harry'nin çatlattığı camları düzeltemiyorlardı. Saf büyüyü geçemiyorlardı.
Dumbledore ellerini çatlak camlara dayayıp düzeltirken neler olduğunu Severus'tan dinledi. Bu sırada çapulcular, küçük Severus ve odalarına çıkan Ron, Hermione, Lily ve Vanessa'ya sakinleştirici iksir verilmişti. Ron ve küçük Severus kendi odalarına; çapulcular kendi odalarına; Lily, Hermione ve Vanessa birlikte kaldıkları kendi odalarına gitmişlerdi.
Dumbledore Severus'un onayıyla zihnine girip hem sabahın hem o anın kavgasının hatırasını izledikten sonra James Potter'ı alıp başka bir odaya geçmiş ve kapıyı kapatıp sessizlik büyüleri yapmıştı.
Evdeki çoğu kişi onu ilk kez sinirli görüyordu. Albus Dumbledore kolay kolay sinirlenmezdi.
İçeride ne konuşulduğunu bilmiyorlardı ama James çıkar çıkmaz kendi odasına gitmiş ve yatmıştı. Ancak onun da gözlerine uzun süre uyku girmeyecekti.
Dumbledore genç adamın eşine olan özlemine, hasretinin acısına dayanamadığını ve onu bir kez daha görmek için çok büyük bir istekle kıvrandığını gördüğü için onu da bu zamana, geçmişe getirmişti. Yeterince acı çekmiş Harry'i iyice kırması, parçalaması için değil.
Dumbledore ardından kızların odasına gitti. Kapıyı hafifçe çaldı ve içeri girdi. Sandalyelerden birine oturduğunda üç kız da yataklarında doğruldular.
"Bakın kızlar, bugün olan her şey kafanızı karıştırdı. Ancak Lily, buradan giderken yapacağım ritüel bizim tüm varlığımızı hafızandan silip atacak. O yüzden ne kadar az şey bilirsen o kadar az şey silinir. Hem öğrenmek hep iyi değildir kızım. Sana gelince Vanessa, Harry ile eskisinden çok daha yakın olduğunuzu görüyorum. Döndüğü ve kendini toparladığı zaman kendisi de istiyorsa seninle bu konuda konuşacaktır. Onu hiçbir şeye zorlamanızı istemiyorum hanımlar."
Ardından çapulcuların odasına gitti ve benzer bir konuşmayı da orada yaptı. Genç Sirius'u Harry'nin iyi olduğuna dair ikna ettikten sonra, hepsine Harry'e bir tek soru bile sormayacaklarına dair söz verdirdi.
Oldukça zor olsa da en sonunda Harry'nin iyiliği ve mutluluğu için hiçbir şey sormayacaklarına, bu konuyu asla açmayacaklarına söz verdi dört çapulcu. Ancak sorular hepsinin zihnini ele geçirmişti. Küçük James, yetişkin halinin ne kadar iğrenç olduğu konusunda şoktaydı.
Dumbledore benzer ama daha kolay bir konuşmayı da Euphima ve Fleamont Potter ile yaptıktan sonra Hogwarts'a döndü.
Sirius Harry'nin sustuğunu farkettiği zaman da saçlarını okşamayı kesmedi. Harry sakinleşebilmişti ancak hala hıçkırmaya devam ediyordu. Arada kesilen sesiyle sorduğunda Sirius onu tam dikkatle dinledi.
"Baba, benden asla vazgeçmeyeceğini söyledim. Duydun mu?"
"Duydum oğlum."
"Yapmazsın değil mi? Sen beni bırakmazsın."
"Bırakmayacağım Harry. Seni asla bırakmam. Seni çok seviyorum. Sen benim oğlumsun. Senin de dediğin gibi, kim ne derse desin sen benim oğlumsun ve ben senden vazgeçmem."
Harry'nin bunları söylemesinden gurur duymuştu. Yetimhaneden ilk ayrılan Harry kimseye güvenmeyen, nefret dolu, soğuk, sessiz birisiydi. Yavaş yavaş açıldığı zaman bile her an herkes onu terk edecekmiş gibi davranıyordu. Sirius onu asla terk etmeyeceklerine inandırmak için çok çabalamıştı. Harry de iyileşmek için çok çabalamıştı. İşte, sonunda onlar bir aileydiler.
Başarmışlardı.
Harry uzun sürse de tamamen sakinleşebilmişti. Tamamen boşalmıştı artık. Titremesi geçmişti. Ama inanılmaz yorgundu. Hiç cisimlenebilecek durumda da değildi. Hatta olduğu yerden kıpırdayamıyordu bile.
Sirius onun göğsünde yatan ve kımıldayacak hali olmayan oğlunun hiçbir şeye aldırmadan saçlarını okşamaya devam etti. Bir süre sonra artık dayanamayan Harry ona sıkıca sarılırken sızmış kalmıştı. Sirius önlem olarak biraz daha bekledi ve uykusunun tamamen derinleştiğinden emin olduğunda dönmeye karar verdi.
Sirius yavaşça doğrulurken bir elini dizlerinin altına, bir elini sırtına dayadı. Ağaçtan destek alarak kalktıktan sonra cisimlendi. Kapının önünde belirdiklerinde ilerledi. Kapıyı biraz çabayla açtı ve sessizce içeriye girdi.
Kucağında uyuyan oğluyla üst kata, oğlunun Ron ve ufak Snape ile kaldığı odaya girdi ve boş yatağa bıraktı kucağındaki çocuğu.
Yatağın üstünden pijamaları aldı ve asasını salladığı zaman Harry'nin cüppeleri, pijamalarla değiştirilmişti. Çocuğun başının yastıkta düzgün durmasını sağladıktan sonra yorganla üstünü sıkıca örttü.
Çocuğun saçlarını yüzünden çekti ve eğilip oğlunun alnını şimşek şekilli yaraizinden öptü. Odadan çıkarken gözü cama ilişti.
Yılın ilk karı yağmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Guests From The Future
FanfictionGelecekten gelen misafirler... Harry Black, Vanessa Snape, Ron Weasley ve Hermione Granger... Bir kaza sonucu geçmişe, kendi ailelerinin dönemine gidiyorlar. Kendi zamanlarına dönebilmek için çabalarken, geleceği büyük ölçüde değiştirecek hareketler...