34.Bölüm

59 2 3
                                    

EMİR KARAASLAN'DAN

"Abi? " Hala onları izliyorduk. Havaalanın orta yerinde ağlıyorlardı.

"Ne var Namık? " ben ise onları her adımlarından takip ediyordum.

"Ne zamana kadar gizli takip yapacağız? " öfkeyle Namık'a döndüm.
"Sanane Namık! Sen işini yap yanımda ol. Ne kadar istersem o kadar yapacağız" öfkeyle cümlemi bitirip Defne'yi izlemeye devam ettim.

Bir kaç dakika sonra toparlanıp havaalanından çıkış yaptılar. Evlerini biliyordum, iş yerlerini, ilişkilerini...

Ama görmem gerekiyordu. Sevdiğim kadın bir tek bana mı buz dağı? Görmem gerekiyordu.

Haftalardır gölge gibi takip ettim onları. Elele tutuştular ayıramadım. Bir sürü fotoğraf çektiler, sarıldılar, bakıştılar, konuştular. Ve ben sadece izledim.

Ama önemli değil! Elbet bir gün zorla da olsa beni de sevecek, kabullenecek. Kabullenmek, sevmek zorunda.

"Abi beni duyuyor musun? " Namık ne dedi duymamıştım. Düşüncelerimden sıyrıldım.

"Ne dedin? " başımı iki yana sallayıp gözlerimi ovuşturdum.

"Abi, Ali aradı. Eve bir kargo gelmiş. Yani sana. Eve gitmemiz gerekiyor. "

Ne kargosu? Bana kim, ne gönderir ki?

"Tamam hadi yürü arabayı çalıştır. Şu lavaboda yüzümü yıkayıp geliyorum"

***

"Sevgili eski dostum. Ve yeni düşmanım. Uzun zaman oldu seni aramamıştım. Özlettim kendimi biliyorum. Ama merak etme varlığımı tekrar hissettireceğim sana. Bu notu şu an okuyorsun ve deliriyorsun, eminim. Ama kutuyu açtığında daha da delireceksin. O yüzden şimdi sakin ol. Yakın zamanda karşına çıkacağım. Duyduğuma göre ben yokken pis işler yapmışsın. Kabul et! İstemesen de babana benziyorsun, her gün daha fazla baban oluyorsun. Çoktan alnındaki damar kendini göstermiştir şimdi. Emir... Seni sandığından daha iyi tanıyorum. Şimdi kutuyu aç ve dikkat et olur mu? Ben gelmeden akıl hastanesine yatmanı istemem... "

Kargonun üstündeki notta yazanları okurken evin içinde volta atıyordum. Kutuyu açıp açmamakta kararsızdım.

"Ulan orospu çocuğu hele bir çık karşıma kim olursan ol canını yakacağım" notu parçalayıp yere fırlattım ve kutuyu elime aldım.

"Bakalım ne boklar dönüyor"
Kutuyu yırtar gibi açtım. İçinde bir küçük kutu daha vardı. Onu da parçaladım ve içinden çıkan şey...

"Yeşim... " beklemiyordum, bunu beklemiyordum. Kutunun içerisinden Yeşim'in fotoğrafları çıktı. Uzun zamandır kendimi 'unuttum' diyerek kandırdığım ama unutamadığım kız kardeşim.

Ama kimdi ki bu Yeşim'in fotoğraflarına ulaşabilmişti?

Fotoğrafları elime aldım ve tek tek baktım.

Bir fotoğrafında üzerinde benim boğazlı siyah kazağım vardı. Küçüktü bu fotoğrafda on dördündeydi...

Diğerinde yanında Namık vardı. Topu koltuk altına koymuş poz vermişti. Ve Namık arkada pişmiş kelle gibi sırıtıyordu.

Bir diğerinde on yedinci yaş gününde arkadaşlarının onu havuza attığı zaman üşümekten büzüşmüş halde bahçede gülümsüyordu.

Fark etmeden benimde yüzümde bir tebessüm oluştu.

Sonra diğer fotoğrafı aldım. Ama tebessümüm soldu. Bu Yeşim'in mezar taşının fotoğrafıydı.

Sanki bir anlığına Yeşim bir daha ölmüş gibi hissettim. İçimde bir yangın yeninden alevlendi. Sanki bir kez daha yalnız kaldım.

Derin nefesler aldım. Sonra tuttum onları, boğulmak istedim. Ölmek...

Nefesimi hızlıca bıraktım ve fotoğrafları kutuya geri koydum.

Artık, bu telefon görüşmelerini, notları, mesajları kimin attığını biliyorum.

Erdem KALFA
Canım'ın katili

...

***

4 YIL ÖNCE

"Merhaba Emir" yüzündeki kurnaz sırıtmasıyla avlunun ortasındaydı.

"Siktir git burdan! Defol! " öfkeme yenik düştüm ve Erdem'in suratına sert bir yumruk geçirdim.

"Sevgilimi alıp gideceğim kayınço"
İnadına yapıyordu.

"Ulan piç kurusu kız vazgeçti senden, defol! " Yeşim'i arkama sakladım.

"HAYIR! HAYIR LAN HAYIIIRRR! "
bağırıyordu hatta haykırıyordu.
"SEN GİRDİN AKLINA! YEŞİM SEVİYOR BENİ. DİMİ YEŞİM"

Gözleri arkamdaki Yeşim'e kaydı.

"Bulaşma oğlum bas git. "
Bir adım yaklaştım .

"Gitmezsem ne olur Emir? Hı? "
Silahını çıkarttı ve bana doğrulttu.

"Şu kapıdan sağ çıkabileceğini mi sanıyorsun. Seni vurmuyorsam ölmüş babana saygımdan. "
Silahı daha sıkı kavradı.

Gözlerini devirdi ve ağzında bir şeyler geveleyip
"Yeşim'i ver gideyim. " dedi.
"HAYIR! " diye bağırdım. Artık nefesimiz birbirimize temas ediyordu.

İşaret parmağı tetiğe ulaştı.

"O zaman hoşçakal Kayınço"

Yeşim bir anda önüme geçti  ve silah patladı...

Kolumdaki soğuk ama acı veren yaraya baktım. Ben vurulmuştum.

Erdem ise Yeşim'i yanına almış ve silahı şakağına dayamıştı.

"Yapma! " dedim. Güclükle. Sonra dizlerimin üzerine çöktüm. Bütün adamlarım etrafımızı sardı.

"Beyim bırak vuralım şunu"
Korumalardan biri Erdem'in şakağına silahı dayadı.

"Hayır" dedim. Ve zorlukla devam ettim. "Bak Erdem Yeşim'i bırakıp defolup gidersen unuturum bu günü sürmem izini"

Teklifim karşısında yüzünde keyifli bir tebessüm oluştu.

"Adamlarına söyle silahlarını şu çalılığa atsınlar. "
Başımla tüm korumalara işaret verdim.
"Şimdi hepsi diz çöksün. " hepsi diz çöktü.

Erdem, Yeşim'i yavaşça bıraktı. Ve geri geri kapıya yürüdü.

"Ben şu kapıdan çıkıp gidene kadar hareket ederseniz.. " sözünü kestim.

"Tamam, tamam git"

Yavaşça demir kapının dışına çıktı. Ve son kez dönüp Yeşim'e baktı.

"Üzgünüm" dedi. Ve bir silah sesi...
Sonra bir tane daha ve bir tane daha..
Tam üç kurşun Yeşim'in kalbine saplandı. Sonra koşarak uzaklaştı Erdem. Tüm adamlar Erdem'in peşinden koşarken. Ben Yeşim'in yanımda uzanan kanlı bedenine bakıyordum.

Mavi gözleri açık ve sabit. Nefes almıyor.

Elimi kaldırıp yavaşça gözlerini kapattım. Ve benim gökyüzüm o gün karardı.

Ağladım, yerleri yumrukladım, bağırdım, küfür ettim, yalvardım...

Ama uyanmadı.

Ben o gün büyüdüm.








Bölüm sonu...

Emir o kadar da duygusuz değilmiş ha?

"Benim gökyüzüm o gün karardı... "

OY KULLANMAYI VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN :)

GECE'NİN KADERİ 🌙Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin