9.1

1.4K 96 19
                                    

MISSOURI/ADALAIDE FISHER, 21 EKİM 2015

Genç kadın gördüğü kâbusun üzerinde bıraktığı susuzluk hissiyle dudaklarına biraz olsun renk gelmesi ve rahat hissetmek amacıyla su içmek için yatağından kalkıp odasının kapısına ilerledi. Çıkmadan önce Steven'a, eşine, gülümseyerek bir kez daha baktı. Ayakları soğuk zemine değdiği her anda daha çok ürperiyordu.

Korkuluklardan tutunarak merdivenleri yavaş adımlarla indi. Mutfağa girdikten sonra uyumadan önce açık bıraktığı balkonun kapısını kapattı. Evin soğukluğu adeta içine işlerken henüz balkon ve camları açmak için erken olduğunu fark etti.

Tezgahın üstündeki bardağa uzandı, onu aldıktan sonra damacananın olduğu tarafa yürüdü. Su doldurmak için bastırmaya başladıktan birkaç saniye sonra -bardak henüz yarısına kadar dolmuştu- Steven'ın olduğu bariz boğuk ve yüksek bir ses üst kattan duyuldu. Adalaide kaşlarını çatıp seslendi. "Steven?!"

Ondan ses alamayınca aldırmadan suyunu doldurmaya devam etti. Bardak dolduktan sonra içerken içinden bir kâbus görmüş olmalı, diye geçirdi. Kötü bir kâbus görüyordu.

Suyunu bitirdikten sonra gelirken olduğunun aksine koşar adımlarla merdiveni tırmanırken elinin tersiyle dudaklarının üstündeki ıslaklığı sildi. Bir yandan yukarı çıkıyor, bir yandan bağırıyordu. "Stevie, iyi misin tatlım?"

Ancak Steven'dan hiçbir ses gelmiyordu. Adalaide bunun üstüne adımlarını hızlandırdı, merdivenleri ikişer ikişer çıkmaya başladı. Hızla odanın kapısını açtı, her şeyin normal olduğunu görünce gözlerini huzurla kapatıp derin bir nefes üfledi. "Sana bir şey oldu diye çok korktum."

Adalaide'in beyni odada nefes alanın sadece kendisi olduğunu fark etmeyecek kadar rahatlamış hissediyordu. Yatağa ilerlerken korkusunu belli etmekten çekinmeyen bir ses tonuyla mırıldandı. "Sana bir şey olursa yaşayamam Steven."

Az önce kalktığı yere geri uzanınca altındaki ıslaklığa bir anlam veremedi. Kaşları çatılırken üstüne yattığı bu yapışkan şeyin ne olduğunu bilmediğinden korkuyla geri kalktı. "Ne oluyor burada, Tanrım?"

Işığı açmak için hızlıca kapının yanına ilerledi. Kanlar içinde yatan eşini -ya da ondan geriye kalanları çünkü birçok kısmı vahşi bir hayvan tarafından yenmiş gibi görünüyordu- görünce gözlerini sıkıca kapatıp bir çığlık attı. "Lanet olsun, Steven!"

INDIANAPOLIS/RACHEL PARKER, 23 EKİM 2015

Gözlerimi yine bir motelde açmak şaşırtıcı olmamıştı. Dean ve Sam'le kalmaya karar verdikten sonra kendimi bu fikre bir hayli alıştırmayı denemiş başarılı da olmuştum.

Eylül ayı bitmiş, hatta üzerinden bir ay bile geçmişti. Bu sırada onlarla birlikte sıradan bir hayat yaşamıştım. Bana bunu sağlamak için geçen sürede aile mesleği olarak adlandırdıkları işlerini yapmamışlardı. 

Ben yatakta oturup kendime gelmeye çalışırken onlar hala uyuyorlardı. Sam'in düzenli bir hâli vardı ama Dean yatağın yanındaki bira şişeleriyle ve oturur pozisyonda uyumasıyla akşamdan kalma birisine benziyordu. Büyük bir ihtimalle öyleydi de.

Yataktan kalkıp kıyafetlerimi düzelterek motelin hijyenden uzak banyosuna ilerledim. Soğuk suyu yüzüme birkaç kez vurduktan sonra ancak ayılmıştım. Yine de gözlerim yeni uyanmış olduğumu ele veriyordu. Buna aldırış etmeden içeri geri döndüm.

Yatağıma oturup bir süre boş boş bakındıktan sonra Sam'i uyandırmam gerektiğine karar verdim. Geri kalkıp Sam'in yanına gittiğim sırada Dean'in sesi arkama dönmeme neden oldu. "Ne yapıyorsun orada?"

"Şey," dedim. "Sam'i uyandırmak istemiştim, ben..."

"Bir sorun mu var?" diyerek beni yarıda kesti.

"Sadece biraz acıktım." diye yanıtladım.

Bir hışımla yataktan kalkıp sersem adımlarla banyoya giderken konuştu. "Birazdan yiyecek bir şeyler almaya çıkarız."

"Peki." deyip en yakınımdaki yatağa -bu Dean'inkiydi- oturdum. Birkaç dakika sonra banyodan çıkmış, daha dinç ve sağlam görünüyordu.

Ceplerini yokladıktan sonra kapıya doğru yürüyüp açtı, "Rachel." diye bana seslendi. Hızlıca kalkıp kapıdan çıktım ve Impala'ya doğru yürüdüm.

Gittiğimiz yer bir benzin istasyonuydu. Burada ne yapacağız, diye düşünürken Dean içeri girip reyonlarda gezinmeye başladı. Bu mekanlarda yemeklerin de satıldığını hatırladığımda çoktan onu takip etmeye koyulmuştum.

Bir elmalı turta, hazır kurabiyelerden, altı şişe su, iki şişe bira ve gazete ayrıca benim isteğim üzerine üç çikolata almıştık. Çikolataları seviyordum bu durumda bile vazgeçilmezimdi.

Arabaya geri binip yine aynı süreye yakın bir sürede motele döndük. Sam uyanmıştı.

"Birileri erkenci." dedi, gülümsedi.

"Evet." deyip ben de gülümsedim. "Seni uyandıracaktım ama Dean uyandı ve beraber çıktık."

"Sorun değil." dedi "İyi uyudum."

Dean turtasını çıkarıp yatağına geçti, ben de kurabiyeleri birbirinin üstüne ekleyip Sam'le beraber yemeye koyuldum. Lezzetli değillerdi, ama doymak için onlara ihtiyacım vardı. Bu yüzden itiraz etmeyip yedim.

Sam ayağa kalkıp poşetteki gazeteyi aldı. Ağzındakini çiğneyerek geri dönerken konuştu. "Bizim için bir olay var gibi görünüyor dostum."

Dean sordu. "Ne olayı?"

Bunun üstüne Sam okumaya başladı. "Missouri'de gizemli ölüm.

30 yaşındaki genç Steven Fisher yatağında ölü bulundu. Neredeyse tüm etleri yenmişti. Polisler olayın bir hayvan saldırısı olduğunu söylese de Fisher'ın eşi Adalaide şunları söyledi:

'Bu bir hayvan saldırısı değil. Eşimi öldüren bir hayvan değil. Evimize hayvanın girmesi mümkün bile değildi. Şehrin ortasında bir hayvan olduğunu söyleyen polisler de haksız. Bir şeyler yanlış. Bir şeyler korkunç.'

Polisler bayan Fisher'ın eşini kaybetmesi olayı üzerine aklî dengesini yitirmiş olabileceğini söylüyorlar.

Devamı sayfa 13'te."

"Kadın kafayı sıyırmış." dedim.

Sam sayfaları çevirip on üçüncü sayfaya geldikten sonra yeniden konuştu. "Adalaide korktuğunu ve evde kalmak istemediğini haykırıyormuş. Gerçekten Steve'i kaybetmek onu delirtmiş olabilir."

"Ne yapıyoruz?" diye sordum.

Dean, "Missouri'ye gidiyoruz." dedi. "Yemekten sonra."

Heyecanla sırıtıp hızlıca yemeğimi yedim. Kendi olayım dışında ilk defa onlarla bir olay üzerinde çalışacaktım. Herkes bitirdikten sonra yola çıktık ve akşam saatine yakın orada olmuştuk. Yine bir motel bulup oraya yerleştik.

Kısa geçen bir gecenin ardından, ertesi sabah, Dean ve Sam iş için onları ilk gördüğüm kılığa bürünüp motelden çıkmış, beni yalnız bırakmışlardı. Onlarala gidemiyordum çünkü kıyafetim yoktu. En yakın zamanda bana bir takım getireceklerini söylemişlerdi.

Günün sonunda geldiklerinde, ellerinde bir de benim için uygun bir kıyafet vardı, yoğun bir araştırma içerisine girdiler.

Yatağıma uzanıp düşündüm. Hep böyle mi olacaktı? Bir yere seyahat ediyorlar ve tüm günlerini işe ayırıp ardından motele dönüyor ve yeniden günün kalanını işe mi ayırıyorlardı? Bundan para veya karşılık almadıklarını düşününce, ne kadar iyiler, diye aklımdan geçirdim. Hiçbir şey beklemeksizin insanları kurtarıyor, yaratıkları avlıyorlardı. Gece yastığa kim bilir ne kadar huzurla baş koyuyorlardı?

Dean ayaklanıp konuşunca düşüncelerimi dağıtıp onlara yöneldim. "Buldum Sammy." dedi. "Bu bir Rougarou. Kesinlikle bir Rougarou."

DoğaüstüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin