Acıyordu, yanıyordu.
Acıtıyor ve yakıyordu.
Hayattan, hayatımdan bu yüzden nefret ediyordum; bana karşı daima iğrenç yüzünü gösteriyor olduğundan.
Gözümün kenarındaki ıslaklığı elimin tersiyle kuruttum, uyuyan Sam'i uyandırmamak için sessizce "Dean," dedim. "Neredeyiz?"
"Merak etme, az sonra varmış oluruz." diye yanıtladı beni. Evimi yaktıktan sonra yola çıkmıştık, ve Dean hala direksiyon başındaydı.
"Yorulmadın mı?" diye sordum konuyu dağıtmak ister gibi.
Soruma soruyla karşılık verdi. "Bunu benim sormam gerekmiyor mu?"
Bunu neden söylediğini düşünüyordum ki ekledi. "Saatlerdir ağlıyorsun."
Bu gerçeği yüzüme vurmasıyla kaşlarım istemsizce çatıldı ve gözümden bir damla daha aktı. Ve soruya cevap vermek istediğimde gerçekten yorulduğumu fark ettim. "Hava almak istiyorum." dedim.
Hiç itirazsız arabayı sola çekti ve park etti. Aşağı inip elimi yüzüme kapattım ve Impala'nın arkasına ilerledim.
Sabaha karşı bir saatti, kaç olduğunu bilmiyordum ama hava daha yeni aydınlanıyordu. Ve böyle güzel bir havada bile kötü hissetmek benim lanetimdi.
"Her şeyden nefret ediyorum." dedim Dean'in varlığından emin bir şekilde. Birkaç saniye geçmeden de kollarını etrafıma doladı.
Ellerim boynumun önündeki sağ kolunda yer bulurken hıçkırarak ağlamayı sürdürdüm. Sol eli saçlarımın arasında gezinip bariz bir şekilde beni rahatlatmaya uğraşıyordu. "Her şey güzel olacak." dedi.
Yalan olduğunu bile bile başımı salladım. Yorgunluktan çökmüş bir biçimde arkamdaki bedenine yaslanırken saçlarıma dokunmasına izin verdim. "Bizimle kalacaksın, ve seni koruyacağız. Söz veriyorum."
"Artır geri dönecek bir evim yok."
"Geri dönmene gerek yok." dedi.
Söyledikleri beni biraz yatıştırırken ona yüzümü döndüm ve sarıldım. Hayatımda kimseye sarılmadığım kadar sıkı sarıldım. Birkaç saniye için soyutlandım.
"Teşekkürler." diyiverdim sessizce. Desteklerine karşılık yapabileceğim başka ne olabilirdi? Onlara ne verebileceğimi bilmiyordum.
Cevap vermedi. Verseydi de önemli olmadığını filan söylerdi bu yüzden konuşmasına gerek yoktu.
Bir süre sonra sessizlik ve birbirimize dolanan kollarımız eşliğinde Impala'ya ilerlediğimizde camdan hala uyuyan Sam'i inceledim. Bazı şeylerden o kadar habersizdi insan onun ne kadar masum olduğunu düşünmeden edemiyordu.
"Dean?" dedim arka koltuğa otururken. Artık arabanın içinde olduğumuz için sessizce "Hı?" diyerek yüzünü bana çevirdi.
"Seni seviyorum." dedim. Bunu beklemediği afallayışından belliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğaüstü
FantasyAilesi doğaüstü bir şekilde öldürülen Rachel Parker'ın Winchester'larla devam ettiği yolda karşısına neler çıkacak?