13.2

601 41 6
                                    

Sam'in yanına gitmek için hazırlanmış, koltuğumda uzanarak Dean'in gelmesini bekliyordum. Bizim Sam de hazırdı ve kahvaltı için o da benim gibi abisini bekliyordu. Ve onun da en az benim kadar sıkıldığına emindim.

Dean güzel bir şeyler alacağını, iyi yiyeceğimizi söyleyerek çıkmıştı. Altında bir araba olduğunu düşünürsek çoktan gelmiş olmalıydı ama gelmiyordu ve bizim midemiz kazınmıştı, ayrıca, sıkılmıştık.

En azından onun bilgisayarı benim de bir telefonum vardı. Yine de konuşmak istediğimden yakınan birkaç cümle kurdum. "Dean de amma gecikti."

Sam sadece beni onaylayan sesler çıkarınca ondan da ümidi kesip ayağa kalktım. Kapıya yürüdüm ve açtım, aynı saniye Dean karşıma çıktı. "Hey?" dedim. "Sonunda geldin."

Elindeki poşetleri yere bırakıp gülümsedi, sonra eğilip poşetleri açmaya koyuldu. "Gerçek kahvaltılıklar aldım." dedi. "Yemeyeli uzun zaman oldu."

Dean'in sevinci bana öylesine masum gelmişti ki, hatta cidden, öylesine masumdu ki! Bir an sevinsem de sonra onlar için üzülmüştüm. "Ben hazırlarım." diye atıldım. Aslında üşenirdim bu yüzden tepkimi kendim de beklemiyordum.

"Neden?" dedi, bana döndü.

Yanına eğilip poşetleri ondan çektim ve plastik kutuları açmaya başladım. "Reddedecek kadar istekli misin hazırlamaya?" diye sordum ve güldüm.

O da güldü, bir saniyeliğine duraksadı ve konuştu. "Hayır, birden iyi olmana şaşırdım."

"Öyleydim." dedim. "Hem anlaşılan epeydir güzel kahvaltı etmemişsiniz. Madem artık ben varım..."

Dean bana, ben kahvaltılıklara bakarken birden sesi duyuldu. "Teşekkürler, Rae."

"Bana bunu demeyerek en büyük teşekkürü etmiş olursun." dedim ve güldüm. "Rica ederim. Hem lafı bile olmaz. Ben de sizinle yaşıyorum."

O an dizlerimin üzerine çökmüş vaziyette Dean'e sarıldım. İlk günden bu yana anlaşmazlıklar yaşasak da en çok onu seviyordum. Daha çok aile gibiydi.

Bir kız çocuğunun babasıyla sonsuz kavgalarına rağmen en çok onu sevmesi gibiydi. Zaten insan sevdiğine darılırdı.

"Git de dinlen. Ben hallederim."

Bunu duyan Dean vakit kaybetmeden yatağına geçti, uzandı ve telefonunu eline aldı. Getirdiği şeyleri masaya dizerken bir ona, bir Sam'e baktım. Bakınca onlardan daha güçsüzdüm ama aslında onlardan daha az sıkıntılı bir hayat yaşıyordum. Sam ve Dean anne babasını kaybetmiş ama aile kavramının önemini bilen insanlardı ve onlarla olmak benim için büyük şanstı. Belki de sahiden ilk günlerdeki düşüncem doğru çıkabilirdi, katil veya sapık olabilirlerdi. Onları yeteri kadar bile tanımıyordum. Ama güveniyordum. Sonsuz demeyeyim de, böyle bir şey yapmayacaklarını bilecek kadar. Emin olacak kadar.

Bir yandan da onlara anne şefkati gösteriyor gibi olmak bana huzur veriyordu. Belki eksik hissediyorlardı, belki de ben varken hisssetmiyorlardı. Belki tamamlıyorduk.

Masaya her şeyi koyduktan sonra oturdum, bir süre de öylece kaldım. Normal bir kahvaltı yapacak olmaları beni bile mutlu ediyordu, en sonunda seslendim. "Kahvaltı!"

Dean doğrulup etrafa bakınca Sam güler yüzle ona baktı, ardından kalkıp masaya yürüdü. Çağırmak için abisine baktı, sonra sandalyeye oturdu. Kahvaltılık şeylere bakıp güldükten sonra konuştu. "Böyle şeyleri yıllardır doğru dürüst yemedim."

"Biliyorum." dedim. "Ben bu yüzden varım."

Sam gülerken Dean de gelmiş, yemeğe katılmıştı. Yüzü ifadesi öncekine kıyasla çok farklıydı ve keyfinin kaçtığını anlamak zor değildi. "Sorun ne?" diye sordum.

DoğaüstüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin