Zaman hızla akıp gidiyordu.
Eylül'ün 25'inde, geriye tam on bir ayım kalmıştı, şimdiyse Ekim'in üçüydü. Normalde geçmek bilmeyen günler zaman dursun istediğimde hızla bitiyordu. Bazı geceler yatağa girdiğimde ve bütün günü gözden geçirdiğimde hiçbir şey bulamıyordum.
Hiçbir şey.
Kitapların arasında boş ve amaçsız bir şekilde, elimdeki bira şişesiyle yürüyordum. Dean ve Sam'le birlikte geçirdiğimiz iki yıl gün geçtikçe daha kıymetli geliyordu gözüme. Cehennemde yanma fikri, hatta cehennem köpeklerinin beni öldürecek olması fikri aklıma geldikçe delirmemek için olağanüstü bir çaba harcıyordum. Böyle olmamalıydı.
Her zaman herhangi bir anda, hiç beklemediğim bir şekilde öleceğimi düşünüyordum ama şimdi öleceğim günü bilmek beni mahvediyordu. İçimi kaplayan korkuyu tarif edemezdim.
Yaşayacağım çok şey vardı, ama mutlak son da kaçınılmazdı...
Yukarıdan gelen kapı sesiyle elimdeki şişeyi masaya bırakıp o tarafa doğru ilerledim. Sam ve Dean avdan dönüyor olmalıydı, kendimi iyi hissetmediğim için onlarla gitmemiştim.
İçeri sadece Sam girdiğinde omzumdan kayan uzun hırkayı çekiştirerek yanına ilerledim. Dean'in nerede olduğunu sormamıştım ki o cevapladı. "Kapının önünde, Impala'yla."
Ayağımı sürükleyerek merdivenlerde koştum, dışarı çıkıp onu gördüğümde desteğe ne kadar ihtiyacım olduğunu bir kez daha anladım. "Dean?" dedim yanına yürürken, yüzünü bana çevirdiğindeyse hayretle ona koştum. "Aman tanrım!"
Yüzü darmadağın olmuştu, boynuna doğru kanlar iniyordu ve bu hali insanı dehşete düşürüyordu. Yanına gittiğimde kanlara aldırmadan elimi yüzünün iki yanına yerleştirdim, ayak uçlarıma yükselip alnını öptüğümde belime sarıldı. "İyi olacağım." dedi.
Alınlarımız birbirine yaslıyken, "Ama şimdi değilsin." dedim. "Bana güç veren tek şey sensin, seni bu halde görmek kalbimi kırıyor."
Birden yüzümü kavradığında ellerim istemsizce bileklerinde yer buldu. Onu sımsıkı tutarken dudaklarını benimkilerin üzerine kapatmasına izin verdim, dudaklarımı aralayınca dilime gelen metal tadı yüzümü buruşturmama sebep olsa da umursamadım. Dean tek elini belime tekrar yerleştirip beni kendine bastırdığında sert göğsüne çarpmak nefesimin hızlanmasına sebep olmuştu.
Neredeyse otuz saniye sonra geri çekildiğimde nefes nefeseydim. "Seni kaybetme korkusuyla daha ne kadar ileri gidebilirim bilmiyorum." dedim dudaklarının hemen üzerine bir öpücük bırakırken, sakallarının tenime batması kaçınılmazdı. "Bu ihtimalden nefret ediyorum,"
"Öyle bir şey olmayacak." dedi beni göğsüne bastırırken. Bazı şeyler her ne kadar gerçek olmasa da ondan duymak beni rahatlatıyordu.
İçeri girdiğimizde, Sam büyük boy bira şişesiyle masada oturuyordu. "Daha fazla içme." dedi Dean, ama umurunda olduğu da söylenemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğaüstü
FantasyAilesi doğaüstü bir şekilde öldürülen Rachel Parker'ın Winchester'larla devam ettiği yolda karşısına neler çıkacak?