"Lanet olsun." dedim elimdeki büyük kovayı yere bırakırken. Geçici olarak bulduğum bir kulübede yaşamaya çalışıyordum, duvarların dokununca döküldüğü, yağmur yağınca çatıdan su damlayan bir kulübede.
Beni bir yerlere götürecek arabam da yoktu, hatta yiyecek bir şeyler alacak param bile kalmamıştı; stoklarımla idare ediyordum.
Ve ne Dean'e, ne Sam'e ulaşabiliyordum. Telefonlarını aramayı denemiştim ama açan olmuyordu.
Şekil değiştirenlerin onları aldığını ve zarar verdiğini düşünüyordum. Belki öldürmüşlerdi, belki daha kötüsünü yapmışlardı. Hayal edemeyeceğim şeyler söz konusu olabilirdi.
Bir kez daha dudaklarımı açtım ama bu kez sakin kalmayı başaramamış, olağan gücümle bağırmıştım. "Lanet olsun!"
Cebimdeki iPhone titremeye başlayınca doğrulup elimi cebime attım ve dar pantolonun verdiği zorlukla telefonu çıkarttım. "Alo?" diye açtım tanımadığım numaradan gelen aramayı.
"Rae, ben Sid." dedi karşı taraftaki Sid. Nefret etmeme rağmen bana o şekilde hitap etmeyi sürdürüyordu. "Kulübenin bir ya da iki mil ötesindeyim, birazdan seni almaya geliyorum. Hazırsın, değil mi?"
"Neredeyse, Sido." dedim ben de ona taktığım iğrenç lakapla. Sid, yalnız başıma yaptığım bir vampir avında karşılaştığım, o günden sonra da işi oldukça beni yardıma çağıran, tahminimce 23-24'lü yaşlarda bir avcıydı.
"Bana Sido demeye bir son ver."
"Bana Rae demeye bir son verdiğin zaman dostum." diye karşı çıktım. "Bekle de yanıma biraz tuz alayım, Sid. Waverly Hills'de bol bol hayaletle karşılaşacağız."
"Endişelenme hayatım," desi fısıltıyla. "Bende ihtiyacın olan her şey var."
Yaptığı arsız imaları göz ardı ederek telefonu kapattıktan sonra silah çantamı hazırladım, yağmurluğumu üzerime alıp çantayı sırtladım ve Sid'i beklemeye başladım.
***
Waverly Hills'in önünde arabadan indiğimizde ürperen tüylerime engel olamadım. Enerjisi bile o kadar farklıydı ki kanımın çekilmesine neden oluyordu.
Tuz dolu silahımın küçük olanını belime yerleştirirken diğerini elime aldım. Sid de aynını yapmış, bir de çantayı almıştı.
Temkinli adımlarla içeri yürümeye başladık. Korkuları gittikçe azalan ben, orada bulunmaktan korktuğumu hissettim. Korkunçtu, Waverly Hills'in berbat olduğunu okumuştum ama bu kadar olabileceğini tahmin etmiyordum.
"Sid?" dedim fısıltıyla.
"Ne?" diye cevap verdi bana dönüp.
"İçimde ölecekmişiz gibi bir his var." dedim. "Bunu yapmasak olmaz mı?"
"Jamie'nin hayaletiyle konuşmalıyız Rachel." dedi. "O, doktorun yaptıklarına şahit olan, hepsini gören tek hasta."
Omuzlarımı düşürüp yürümeye devam ettim. Birkaç saniye daha yürüdükten sonra durmamızın sebebi bu kez Sid oldu. "Uhm, Rachel?"
"Korkunç bir espri yapmadan, bıçağımın yanımda olduğunu biliyorsun değil mi Sido?"
"Sadece, şimdi ölürsek diyorum," diye başladı. Cümlenin geri kalanını tahmin edebiliyordum, yine de bekledim. "Bakir ölmemi istemezsin değil mi?"
Olduğum yerde durup ona döndüğümde görüş alanıma giren göğsüne tek elimi yerleştirdim. Kalp atışını hissedebiliyordum ve hızlıydı. Başımı kaldırdığımda bana eğildiğini gördüm ve bir cümleyle işi bitirdim. "Umurumda bile olmaz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğaüstü
FantasyAilesi doğaüstü bir şekilde öldürülen Rachel Parker'ın Winchester'larla devam ettiği yolda karşısına neler çıkacak?