Hayat ve ben, adeta birbirine dolanmış iki uçurtma ipiydik. Ondan kurtulmak o kadar zorlu yollardan geçiyordu ki, deneyecek gücüm olmadığını bildiğimden denemek nedir ki, susmaktan başka hiçbir şey yapmıyordum.
Yenilgiyi kabullenmiştim. Yapacak bir şeyinin olmadığını hissetmek, o kadar kötüydü ki!
O gece uyuduğumda sanki elleri hala üzerimdeymiş gibi hissediyordum. Bana dokunuyor, saflığımı, bakireliğimi dile getiriyordu. "Tertemizsin."
Gözlerimi kapattığım her saniye yüzü karşımda beliriyordu. Uyuyamamıştım. Ertesi güne dinç başlamam gerekse de ölü gibiydim ve umurumda değildi.
Dean beni dürttü ve gözlerimi açtım. "Yemeğe gideceğiz. Hadi, uyan."
"Uyudun mu diye sorsana." dedim.
Elini uzattı, benimkini tutup vücudumu yukarı çekti. "Uymadığının farkındayım." dedi. "Daha iyi misin?"
Gözlerim dolmuştu. Başımı iki yana sallayınca omzuma elini koydu. "Bir şey istersen, ihtiyacın olursa.."
"Anneme ihtiyacım var." dedim. "Ya da babama. Aileme ihtiyacım var, ben..."
Sam kapının önünden seslendi. "Bizi ailen olarak görebilirsin, Rachel. Senin ağabeylerin sayılırız."
"Biliyorum, teşekkür ederim." dedim.
Dean omzumu sıktı, buna karşılık olarak gülümsedim. "Ne zaman istersen."
"Şu anda yemek istiyorum." dedim. "Yemek yemek." diye tamamladım, Sam kıkırdadı.
"Hadi gidelim." dedi, ve çıkıp Impala'ya bindik. Civarda yemek yemek için pek fazla yer yoktu. Kötü küçük kafeler, birçok bar ve bir mil uzaktaki bir benzin istasyonu. Orada da yemek yiyemiyorduk, alabiliyorduk. Hazır yemek.
Daha fazla ilerleyip pastalar, turtalar, çikolata ve cipsler satan, oturarak yiyebileceğimiz bir yere girdik ve yemeklerin hepsini seviyordum. Yemeği seviyordum. "Aslında.." dedim. "Baksanıza çocuklar, çikolata yemeyeli çok oldu."
"Rachel üniversitelisin." dedi Dean. "Çocuk gibi çikolata istiyorsun."
"Sen de kocaman adamsın ama turta görünce kendinden geçiyorsun." dedim. "İnsanları yargılama, Winchester."
Sam güldü. "Yoksa minik Parker seni öldürür."
"Sam!" dedim ve güldüm.
"Şaka yapıyordum." dedi. "Neredeyse geldik."
Elli metre kadar ötede duran arabadan inip hemen önüne park ettiğimiz yere girdik. Dört kişilik bir masada Sam benim yanıma otururken Dean karşımızda oturmayı tercih etmişti. "Ne yiyoruz?" dedim.
Dean sivri dişlerini gösterip "seni" dediğinde ben gülüyordum, ama bunu duyduktan sonra öksürüğe boğulup kalkan gençten sonsuz şüphe duymuştum. Kaçırdığı gözleri, kara giyinişi beni buna zorluyordu. Hamburgeri yarıda bırakıp cebindeki bozuklukları da masaya bıraktıktan sonra gitmişti. "Sam?" dedim.
Bana döndü. "Onun hakkında iyi şeyler düşünmedim." dedim, dışarıda hızla koşan çocuğu gösterip.
Dean ayağa kalktı. "Ben bakarım, geri döneceğim."
Giderken arkasından seslensem de duymamıştı. "Dean!"
Onlar için bu kadar basit miydi? Bir iş görünce bulundukları yerden kalkıp hemen istedikleri yere gitmek, yemeğe başlayacakları anda şüpheli bir durumdan dolayı kalkıp gitmek. Gitmek. Tüm hayatları bunun üzerindeydi. "Sizin için üzgünüm Sam." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğaüstü
FantasyAilesi doğaüstü bir şekilde öldürülen Rachel Parker'ın Winchester'larla devam ettiği yolda karşısına neler çıkacak?