47

173 15 5
                                    

1 Şubat
Fred denen o adamın söyledikleri hala aklımdan silinmiyor. Onu gitmeden önce bir kez daha ziyaret ettik... İyi olup olmadığını merak etmiştim. Bana sarılıp ağlaması da beklediğim son şeydi ve beni Karen olarak düşünüp dizlerime kapandığında Dean'in bedenimi onun kollarından çekmesi.

Ona acıyorum, kabul, ama kendime daha çok çünkü tanımadığı birinin bu kadar etkisinde kalmak bir ahmak işi düpedüz. Ya da sanırım o kadına böyle derin bir aşkla bağlı olmasının etkisi altındayım... Hiçbir fikrim yok artık.

Neredeyse bir ay oldu ama hala dün gibi aklımda. Bunları yazarken bir yandan ölüme adım adım ilerliyorum, saniyeler bile kıymetlendi benim için...

"Rachel, acele et!" diye seslendi Sam. Defterin kapağını aceleyle kapatıp deri ceketimi üzerime geçirdim ve onların yanına ilerledim. Yemek yemeye çıkacaktık ve Dean bir sıcak turta için her şeyini verebileceğini sabahtan beri tekrar edip duruyordu.

Eğer bir turta için benden vazgeçseydi...

Bu ihtimali düşünmeyecektim çünkü bunu çok yüksek ihtimalle yapardı.

"Midem kazınıyor." dedi Dean. Elimi pantolonunun arka cebine atıp ona dokunduğumda baygın gözleri yuvalarından fırlayacak gibiydi adeta, şaşkınlığından Impala'nın anahtarlarını yürüterek faydalandım ve hızla fırladım. "Rachel, çocuk gibisin!" dedi arkamdan gelirken, bense kahkahalarla merdivenleri çıkıyordum.

"Anahtarı benden isteyebilirdin." dedi, bunu söylemesi beni bir hayli şaşırtmıştı çünkü o asla bebeğini kimseyle paylaşmazdı.

"O zaman yüzündeki ifadeyi göremezdim." dedim basamakların ortasında dururken. Yanıma geldi, benden bir basamak aşağıda dikilmesine rağmen boyunun benden uzun olmasına güldüm. Onu özleyecektim. En çok onu özleyecektim hatta.

Kendimi bedenine bastırmamla afalladı, dengesini kaybedecek gibi olduysa da korkuluklardan tutunarak duruşumuzu dengeledi. Kollarımı boynuna sarıp dudaklarını öptüm, buna o kadar ihtiyacım vardı ki bir anda her şey sanki kaybolup gitmişti. Bir boşlukta gibiydik ve ayaklarım yere basmıyordu. "Hey, hey," dedi kolları belimi çevrelerken. "ne oldu sana böyle?"

"Bilmiyorum." dedim ona küçük bir öpücük daha verdiğimde.

"Hadi gi..."

Sam sığınağın ortasında öylece kalakaldığında bakışlarımız ona döndü. "Dostum, bunu her fırsatta yapmak zorunda mısınız?" dedi gülerek.

"Üzgünüm." dedim dudağımın kenarını silip, yukarı tırmanırken. Bu kadar neşeli olmam onları korkutuyor gibiydi, her hallerinden anlayabiliyordum bunu, ölüme gün gün yaklaşıyordum çünkü ve bekledikleri şey depresif olmam filandı, değil mi?

Lokantaya girip oturduktan sonra siparişlerimizi verdik, yemek gelene kadar sanki yıllar geçmişti, o kadar açtım ki.

"Birilerinin yavaşlaması gerek." dedi Sam aceleyle ağzıma tıktığım lokmalara bakarken. "Bu kadar acıktın mı sahiden?"

"Sam, yemek yemeyi seviyor dostum," dedi Dean. "hem de sağlıklı olup olmaması umurunda değil."

"Şimdi anladım." dedi Sam gülerken. "Bu kadar iyi anlaşmanızın sebebi benzemenizmiş meğer, ha?"

DoğaüstüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin