İçimdeki sıkıntı git gide büyürken hissettiğim çaresizlik ve karmaşa beni etkisi altına aldı. Göğsümün üzerinde hissettiğim ağırlık geçmek bilmiyordu. Yaşadıklarımı anlamlandırmaya çalışmanın mümkün olmadığını bilmek ve bu çaresizliği kabullenmek benim için oldukça zordu. Tüm bu yaşanan saçmalıkları düşünmeye fırsatım dahi olmamıştı.
Burada olduğum süreçte tek bir taksi geçmemişti. Karşımdaki çocuğun teklifini kabul edip etmeme konusunda ciddi bir kararsızlık yaşasam da sonunda oraya yetişmek için tek çaremin bu olduğuna kanaat getirdim.
"***** sokağa gitmem gerek." Fısıltıdan farksız çıkan kısılmış sesimle zor da olsa konuşmayı başarmıştım.
Başını sallamakla yetindi, tek kelime etmeden araca yürüyüp cebinden çıkardığı anahtar ile kapıyı açtı. Binmeden önce bana kısa bir bakış atıp gözleriyle aracı işaret ederek harekete geçmem adına beni uyardı. Bedenimi taşımakta dahi güçlük çeken zavallı bacaklarım vücudumda kalan son güç kırıntılarını da araca binmek için harcadı. Başımı geriye bırakıp aracın koltuğuna yasladıktan sonra adını bile bilmediğim kişinin yaptığı gibi sessizliğimi korudum. Tükendiğimi hissediyordum. Arabanın ön camından yüzüme yansıyan ışıklar sanki zihnimin içerisine ışık tutuyormuş gibi tüm yaşananları sakin bir şekilde düşünme fırsatını şu an yakalayabiliyordum. Yaşananlar film şeridi gibi sırasıyla gözümün önünden geçerken anlık kareler gözümün önünde yavaşlıyor, sanki bir video kaydı izliyormuş hissiyatı yaratıyordu. Zihnim beni bulunduğum ortamdan alıp ailemin, daha doğrusu annemin beni terk ettiği ilk ana götürdü. Henüz altı yaşında iken sevildiğini hiçbir zaman hissetmemiş ailesi tarafından hep istenmeyen o çocuk olmuştum. Başlarda beni seven anneannem bir süre sonra kızının benim yüzümden onu da terk ettiği düşüncesiyle bana olan son sevgi kırıntısını da yitirmişti. Başından beri sevilmemek sorun değildi, lakin başta seni seven bir insanın zamanla sevgisinin kayboluşunu izlemek tarifi edilemeyecek bir acıydı. Hayat bu yaşayabileceğim en büyük acıydı dediğim her noktada beni duyuyormuş gibi bir büyüğüyle gelmeye devam etti. Dikkatimi üzerine toplayan bileğimdeki kesikler, yıllar önce kapanmış olmasına rağmen aynı acıyla sızlarken bu acıyı sonlandırmayı diledim. Parmaklarım olabildiğince sıkı şekilde bileğimi kavradı, sanki dokunduğum beden bana ait değilmiş gibi kendime yabancılaşmıştım. Hayat da aynen şu an benim yaptığım gibi ilk kez kendi isteğimle kendimde açtığım yaraların üzerini kapatmaya çalışırken girmişti hayatıma. Bu evrenin bana yaptığı ilk ve son iyilik olarak zihnimin en aydınlık köşesine kazınmıştı, sonrasında da hayatımın en büyük acısı olarak. Geçirdiğimiz bana asla yetmeyen o kısacık sürede birlikte çok şey öğrendik lakin Tanrı onu da benden oldukça erken aldı.
Yanımda hissettiğim hareketlilik tüm düşüncelerimi toz bulutu edasıyla dağıtırken bakışlarım o yöne döndü. Arabanın kapısını açıp bir bacağı dışarıdayken etrafına baktı, ardından tamamen arabadan çıkıp kapıyı kapattı. Onun yaptığı gibi etrafı süzdüm, istediğim yere gelmiştik fakat görünürde kimse yok gibiydi. Arabadan inip kapıyı kapattım.
"Bana yardım ettiğin için teşekkür ederim." Ben gitmesini beklerken o pek de gidecek gibi durmuyordu. Arabanın ön kısmına yaslanıp ellerini önünde birleştirdi.
"Bu saatte burada ne işin var?" Etrafı süzmeye devam ediyordu.
"Yardımların için gerçekten minnettarım, ama ben sorgulaman için bir sebep göremiyorum ortada." Arabanın önüne geçip karşısında durdum. Yüzü yine karanlıktan ötürü net değil, lakin yakınlıktan dolayı daha seçilebilir biçimdeydi. Karanlığa rağmen çatılan kaşlarını görebiliyordum. Bakışları halen etrafı tararken gerginliğini hissetmemek elde değildi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUVAR
Mistério / SuspenseDerin bir nefes aldım. 'Nasıl bu hale geldin sen?' diye sorgulamadan edemiyor insan. Kar beyazdı eskiden bu duvar, şimdi üzerindeki kan benim canımdan sıçrayarak mı kirletti güzelliğini?