Düşündüm. Dakikalar hatta belki saatler geçti lakin ben tek kelime edemeden öylece düşündüm. Tüm hayatımı, yaşanan iyi veya kötü her şeyi baştan sona düşündüm. Vücudumdaki tüm enerji çekilmiş, sonuna kadar tükenmiş gibiydim.
Bir insan ne kadar mutsuz olabilirdi? Tüm yaşantısının ne kadarını mutsuz geçirebilirdi? Sırtımda taşıdığım yükler bana çok erken bir yaşta verilmişti. Tüm bu şeyler doğduğum andan itibaren bir an için olsun mutlu olmama müsaade etmemişti. Beni en çok yaralayan annem, bir şekilde mutlu olmamı istememişti.
Henüz 6 yaşında bir çocukken bile bana duyduğu nefreti kalbimin en derinlerine gizlenmiş belki de içimde taşıdığım en büyük yara iziydi. Ben henüz yaralarımın birini iyileştiremeden bir diğerini açarak iyileşmeme imkân vermemişti. Sanki hayatımı mahvetmeye yemin etmiş gibi, öylesine bir sebepsizlik içinde beni mahvetmeye devam etti.
Annem sevmeyi bilmeyen bir kadın olsaydı, belki bu durum beni hiç üzmezdi. Daha önce öylesine bir insana bile gözlerinin içinin güldüğünü görmemiş olsaydım şayet, yaralarımı sarmak çok daha kolay bir hale gelebilirdi. Belki de benim en büyük acım beni sevmemesi değil de sevmek istemeyişi yüzündendi.
Hayat bir şekilde beni istemediğim yerlerde, istemediğim şeyleri anlamsız şekilde yapmaya ittiğinde tüm suçu kendimde görmek ve kendime bir yara da benim açmam zor olmamıştı. Herkesin bana yaptığı buydu. Benim kendimi sevmeyi, kendime merhamet etmeyi öğrenmeme izin verilmemişti.
Ve şimdi kaybediyordum. Üstelik tüm bu yaşananların suçlusu halen benmişim gibi hissetmekten alıkoyamıyordum kendimi.
Oysa tüm bu şeyler bana bu kadar empoze edilmiş olmasaydı belki kendimi sevmeyi öğrenebilirdim. Sevgisizlik bu dünya üzerindeki tüm kötülüklerin asıl sebebiydi.
Duyduğum tanıdık ses, beni daldığım dünyadan çekip çıkarmaya çalışıyor gibiydi. İzin vermek istememe rağmen, aklım bedenimi ele geçirmiş gibi kurduğu dünyadan çıkmama izin vermiyordu.
Devran'ı düşündüm. Tam ona inanmaya başladığım noktada beni hayal kırıklığına uğratma ihtimali ile nasıl yıkıldığımı düşündüm. Henüz ben kendimi sevemiyorken bunu benim yerime yapması için çaresizce sevgi beklemek, belki de kendime yapabileceğim en büyük kötülüktü.
Kokusu etrafa yayıldığında olabildiğince derin şekilde soludum. Onu seviyordum. İçimdeki tüm bu sevgisizlik, kötülük ve paramparça olmuşluğa rağmen ona tertemiz bir yer ayırabiliyordum içimde. Çınar ve Miray'ı da seviyordum. Lakin Devran farklıydı.
Bedenimde hissettiğim el beni düştüğüm boşluktan çekerken üzerimdeki etkisini görmezden gelmek mümkün değildi.
"Buradayım Eflal, duyuyor musun beni?" Sanki uzun süreli bir uykudan uyanmışım gibi güneş ışığını yadırgayan gözlerimi kırpıştırdım. Bakışlarım karşımdaki sakalları yeni uzamaya başlamış adamı buldu.
"Geldim güzelim." Dedi elini yüzümeyerleştirirken. Baş parmağı usulca dudağımın kenarını okşadı. Gözlerindekiendişeyi görmenin bana kendimi ne kadar iyi hissettirdiğini tarif edemiyordum.Benim için duyulan endişeye sevinmek gibi hastalıklı bir hissi bile seviyordum.
"İyiyim." Dedim başımı yana doğru eğip yüzümü eline yaslarken. Diğer eliyle önüme gelen saçları geriye itip önümden çekilirken yanıma oturdu. O an odada ikimizden başka kimse olmadığını fark etmemle rahatladım. Şu anda ondan başka kimseyle konuşmak istemiyordum.
"Gel." Dedi başımı göğsüne çekerken. Belki de bu dünya üzerindeki en rahat yerlerden biri olduğunu fark etmem uzun sürmemişti. Kulaklarımı dolduran kalbinin sesiyle elimde olmadan gülümsedim. Yanımdayken bu kadar hızlı atması bana kendimi özel hissettiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUVAR
Mystery / ThrillerDerin bir nefes aldım. 'Nasıl bu hale geldin sen?' diye sorgulamadan edemiyor insan. Kar beyazdı eskiden bu duvar, şimdi üzerindeki kan benim canımdan sıçrayarak mı kirletti güzelliğini?