Yağan yağmur şiddetini git gide arttırdı. Gök içimdeki yangını dindirmeye çalışıyordu sanki.
"Belki de içindeki pisliği temizlemeye çalışıyordur." İç sesimin huzur vermeyişine göz devirmek istesem de Devran delirdiğimi düşünmesin diye tepkisiz kaldım.
Devran yaslandığı yerden geri çekilirken bana doğru yaklaşıp önümdeki kaldırıma oturdu. Bu görsel sanki bir uyarıymış gibi uzun süre ayakta kalmanın verdiği etkiyle bacaklarımdaki sızıyı hissettim. Onun gibi yaslandığım duvardan çekilip yanına oturdum. Üzerimdeki her şey çoktan sırılsıklam olmuş, saçlarımın uçlarından sular damlıyordu.
"Ölen öğretmeniniz miydi?" Sorduğu soruyla rafa kaldırdığım düşüncelerimin tamamı sanki büyük bir deprem olmuş gibi zihnimin ortasına yığıldı.
"Evet" bakışlarımı parmaklarıma indirip yüzüne bakmamak için oyalanacak bir şey aradım.
"Neden kurabiye yapmıştın ona?" Olanları yeniden hatırladığımda vücudumdaki her bir hücre öfkeyle gerildi.
"Aramızda bir tartışma oldu." dedim. Hissettiğim öfkeyi gizlemekte zorlandığım için sesime yansımıştı. Bakışlarından ziyade tüm dikkatini üzerimde hissediyordum, bu da daha çok gerilmeme sebep oluyordu.
Israrla yüzüne bakmaktan kaçındığımı fark etmiş olacak ki uyarı dolu sesi kulaklarımı doldurduğunda bir an korkudan titreyeceğimi sandım.
"Yüzüme bak Eflal." Sanki vücudum ele geçirilmiş gibi istemsiz şekilde yüzümü ona doğru çevirdim. Bakışlarındaki boşluk beni ürkütüyordu.
"Sonra ne oldu?" Sesi korkutucu şekilde aynı sakinliğe geri döndüğünde sorduğu sorunun cevabını düşündüm.
"Anneannem öldükten sonra bir süre dershaneye gitmedim." Kurduğum cümle yutkunmama sebep olurken bir süre bekledikten sonra devam ettim.
"Kendimi toparladığımda geri dönmek istedim. Özür dilemek için de ona kurabiye yapmıştım." Dedim. Yağmurun şiddeti git gide yavaşlarken soğuk tüm vücudumu ele geçirmişti. Titreyen ellerimi ceketin cebine sokup oturduğum yerden kalktım. Neyi sorguluyordu bu adam şimdi? Yarınki sorguya mı alıştırıyordu beni şimdiden? Yaptığına sinirlenirken hislerimi belli etmemeye çalıştım.
Benimle birlikte ayağa kalkıp aramızda mesafe bırakarak tam karşımda durdu.
"Ne vardı kurabiyenin içinde?" Sinirle gelen gülme isteğimi bastıramadım.
"Sana ne?" Sesimin yüksek çıkmasını önemsemedim. "Seni neden ilgilendiriyor hem bu? Sorgulamak sana mı düştü?" Beni sinirlendirmek ise hedefi başarılı olmuştu. Üzerimde kurduğu baskıdan ötürü yeterince gerilmiştim.
"Öldürdün onu." Dudağının kenarı psikopatça bir ifadeyle yukarı doğru kıvrılırken parmaklarını saçlarının arasından geçirdi. Öne düşen tutamlar yağmurun ıslaklığıyla geriye yapışırken az öncekinden daha etkileyici bir görsel oluşturdu. Söylediği şeyin etkisi göğsümün ortasına yumruk yemişim gibi hissettirmişti. Söyleyişi sanki gerçekleri yüzüme vuruyormuş gibi bir netlik içerisindeydi.
"Ne saçmalıyorsun sen?" Gerçekten söylediklerinin saçmalıktan ibaret olduğunu düşünmeden edemiyordum. Nasıl bu kadar emin bir şekilde birine katil damgası vurabilirdi?
"Öfkeni." Durup bana doğru bir adım attı. "O sesinden bile hissedebiliyorum." Bir adım daha atıp aramızdaki mesafeyi oldukça aza indirdi.
İşaret parmağını sert bir şekilde göğsüme bastırdı.
"Kalp atışlarını buradan bile duyabiliyorum." parmağını çekip aynı hareketi tekrarladı.
"Gerginliğin, titreyen ellerin, gözlerini kaçırışın, her biri seni suçlu göstermeye yetiyor." Parmağını göğsümden çekip başını geriye attı. Ellerini cebine soktuktan sonra derin bir nefes alıp,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUVAR
Детектив / ТриллерDerin bir nefes aldım. 'Nasıl bu hale geldin sen?' diye sorgulamadan edemiyor insan. Kar beyazdı eskiden bu duvar, şimdi üzerindeki kan benim canımdan sıçrayarak mı kirletti güzelliğini?