-25-Yüzleşme.

23 19 1
                                    

Deftere hızlı bir taslak atıp ardından detayların üzerinden geçmeye başladım. Neredeyse bir saatin sonunda Miray'ı çizme işini bitirmiştim. 

Parmaklarım görselin üzerinde usulca gezindi. Her zaman bir ailem olması bu hayatta en çok istediğim şeylerden yalnızca bir tanesiydi. İçimde büyüyen yalnızlığım ve eksikliğim Hayat'ın ölümünden sonra çok daha kötü bir hal almaya başlamıştı. Çevremde insanlar varken yapayalnız olmak basit bir yalnızlık kavramı için çok ağırdı. Kalabalığın ortasında görünmez olmak, asla fark edilmemek göğsünüzün ortasında koskoca bir delik açıyordu. Bu dünya ben henüz  hayatta iken bana cehennemi zaten yaşatmıştı. 

Beni her şeye karşı, tüm bu kötülüklere karşı nefretle doldurmuştu. Zamanla en sevdiğiniz insanın aynı şekilde en nefret ettiğiniz insana dönüşmesini sağlayan bu hayat ruhunuzda doldurulması mümkün olmayan delikler açıyordu. Bazen bunu size elinizle yaptırsa da sonucunda yine o ne isterse öyle oluyordu. 

Acımasızdı bir yanda insanlara gökkuşağı sunarken sizin üzerinizde kara bulutları dolaştırıyor, o karanlığa sizi mahkum ediyordu. Bunun bir lanet olduğunu düşünüyordum. Annemin laneti. 

Beni bir kez olsun sevmek istememişti. Her an hayatını mahvettiğimi söyleyerek bana ilk andan itibaren sevgiden ziyade nefret aşılamıştı. Kalbimdeki parçalar beni yaralayarak törpülenip ardından başkalarına zarar vermeye başladığında yine boktan dünya adaleti üzerinde suçlu kişi ben olmuştum. 

Babamı düşündüm uzun zaman sonra. Derin bir nefes aldım. Ölenin ardından hissedilen hissin bir durma noktası vardı. Acı olsa da ölümün varlığına alışmak hayatın en büyük ve en çirkin gerçeğiydi. Ölüm için tutulan yasın bile bir süresi vardı. Hayatta iken ölen birisi için insan ne söyleyebilirdi? Ya da bunu hangi hisler içerisinde tarif edebilirdi? Annemin sevgisizliği bir yana, babamın sevgisizliğini de düşündüğümde bu dünya hatta bu içerisinde yaşadığımız koskoca evren bana dar geliyordu. Benimle tek kelime etmezdi, bir an için dudaklarından benim için dökülmüş bir kelime olmamıştı. 

Ölenlerin bile bir gün gelebileceği söylenmişken hayatta olanlar için imkansızı görmek ölümden çok daha beterdi. Böyle bir hayat, hayat mıdır diye düşünmeden edemezdim. 

Parmaklarım usulca telefonun ekranına ulaştığında hiç düşünmeden Hayal'i aradım. 

"Bitti mi?" dediğinde dudaklarımdan dökülen hıçkırığa engel olamadım. 

"Miray benim ailem." dedim usulca korkuyla. 

"Senin ailen benim Eflal, biz birlikte güçlüyüz." dedi sabit bir ses tonuyla. 

"Benim hiç ailem olmamıştı, onlara dokunmayalım." Parmakları bir an için sıkıca kolumu sarıp beni sarstı. Yanımda oturan Hayal'e çevirdim başımı. 

"Bana bak Eflal! Ya o ya ben? Hangimizden vazgeçeceksin? Seni güçlü yapan ben mi, yoksa tüm bu olanları öğrendiğinde tek seferde senden vazgeçecek olan Miray mı? Karar ver." Elini kolumdan çektiğinde hıçkırıklarım arasında telefonumu elimden bıraktım. 

İlk kez bir aileye sahip olduğumu hissediyorken şimdi tüm bu yaşananlar için kendimden bir kez daha nefret etmiştim. 

Çizimi daha sonra tamamlamak adına bir kenara bıraktım. 

Devran'dan. 

Geri çekilip çaldığım kapının açılmasını bekledim. Gözlerimi iki katlı, yıkılmaya yüz tutmuş evin üzerinde gezdirdim. Kapıyı orta yaşlarda, kısa boylu, saçlarının bazı kısımları yer yer beyazlamış bir kadın açtığında merakla yüzüme baktı. 

DUVARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin