-16-

24 18 3
                                    

Başımı göğe kaldırdım. Göğün özgür hissettirmesi gibi bir gerçek vardı. Sanki sonsuz, uçsuz bucaksız bir yerde kaybolmuş gibi hissettiriyordu bana. 

"Bu hissi biliyorum." dedi fısıltıyla. 

Bazı anlar oluyordu ve o anlarda birinin kollarının arasında kaybolmayı istiyordum. Her çocuğun yaptığı gibi korktuğumda anneme sarılmak, başıma bir şey geldiğinde ilk babama koşmak ve her an arkamda duran o insanların varlığına güvenmeyi istiyordum. Hayat'ın herkese adil davranmadığı gerçeği bir kez daha yüzüme vururken tanrıyla aramızda bir uçurumluk mesafe daha açıldı. İçimdeki çığlığa karşılık kulaklarımı kapatma ihtiyacı duyacağım kadar gürdü sesi. 

"Bizi yarattı! Bizi yarattı ve tüm kötülüklerin ortasına attı!"  İçimde atılan çığlıkların sesi artarken kendimi duyamaz hale gelmiştim. "Tanrım!" dedi haykırışları arasında. "Bizi kötü olmaya sen ittin. Şimdi yine bu kötülüklerle bizi yargılayacaksın öyle mi?" Bedenimdeki sakinliğe karşı zihnimin içi deliriyordu sanki. 

Bu karmaşada işitebildiğim tek ses Devran'a aitti. Sesi mi çok gür çıkıyordu yoksa zihnimin içini susturmayı mı başarabiliyordu? Gözlerimi araladığımda Devran'ın yüzü karşımda duruyordu fakat karanlık bir yerdeydim. Kulaklarımı kapattığım ellerimi çekip başımı avuçlarım arasından çıkardım. 

"Eflal, duyuyor musun beni?" Benim yaptığım gibi yüzümü avuçları arasına aldı. Az önceki sıcaklığı aradım lakin yerini acımasız soğukluğa bırakmıştı. 

"Sakin ol, geçti." dedi usulca başımı göğsüne çekerken. Kokusu burnuma dolarken istemsiz şekilde gözlerimi kapattım. Soğuktan uyuşan yüzüm sıcak göğsüne değdiği an yanmaya başlarken anın bana hissettirdiği huzur daha önce şahit olmadığım bir şeydi. 

"Sakinim." dedim bir süre sonra kendimi toparladığıma emin olduğumda. Oturduğu yerde geriye kaydığında görüş açıma korkudan titreyen Miray girdi ilk olarak. 

"Canım arkadaşım." Bana sımsıkı sarıldığında karşılık verecek gücü kendimde bulamadım. 

"İyisin değil mi? Çok korktum." Göremeyeceğini bilsem de cevap vermek yerine başımı sallamakla yetindim. Omuzumda hissettiğim el Çınar'a aitti. Zar zor gülümsemeye çalıştım. Onları korkutmaya hakkım yoktu, benim yüzümden daha fazla kimse üzülsün istemiyordum. Yanımda yalnızca onlar kalmıştı ve şimdi tek korkum onları da kaybetmekti. Her ne kadar belli etmek istemesem de yalnız kalacak olmanın verdiği korkuyla savaşmak beni bir hayli yoruyordu. 

Miray sulu gözlerle geri çekildiğinde tekrar Devran'ı gördüm. Yüzünü bana doğru yaklaştırdığında geri çekilmek istesem de yapamadım. Sıcak nefesi kulağıma çarparken içimde hissettiğim titremeyle ciğerlerime oksijen yetersizmiş gibi derin bir nefes aldım. 

"Bunu bana ikinci kez yaşatıyorsun, üçüncüye kalbim dayanmaz artık." Çevremizde insanlar olduğunun farkında mıydı bu adam? Üstelik arkadaşlarımın yanında bunu yapıyordu, yanlış anlaşılacaktı. Geri çekilecek gücü kendimde bulmayı başarıp uzaklaştım. Söylediklerini cevapsız bırakırken ayağa kalkıp Çınar'a döndüm. Ne zaman akmaya başladığını bilmediğim göz yaşlarımı aceleyle elimin tersiyle sildikten sonra burnumu çektim. 

"Karakola mı gitmemiz gerekiyor şimdi?" 

"Yarın sabah 09:00'da orada olmanı isterler." Yüz ifadesi söylememesi gereken bir şeyi söylemiş gibi gerildiğini hissettim. Nereden biliyordu bunları? Bir an Çınar'ın ona karşı olan şüphesi aklımın bir köşesinde ışık tutmuşum gibi aydınlanarak gün yüzüne çıktı.

Devran'ın tüm bu olaylara şahit olması şans eseri olmuştu fakat bir şeyler biliyor gibi davranıyordu. İnsanların yüz ifadesinden bile ne düşündüğünü az çok anlayabilen bir insanken Devran'ın tamamen karanlık ve boş gelmesi korkmama sebep oluyordu. 

DUVARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin