Aklımda koca bir karmaşa vardı. Ortalık savaş alanı gibi her bir düşüncem birbiriyle çatışıyor, her birinin aldığı yara canıma dokunuyordu. Göğsümün ortasında bir yangın vardı sanki, her seferinde biraz daha büyüyor, büyüyen yangının yarattığı eksiklikler tam göğsüme saplanıyordu. İnsanın bedeni yara aldığında zamanla iyileşebiliyordu, lakin ruhu yara aldığında her geçen zaman o yarayı biraz daha deşiyordu.
Kalbim Gökhan'ın söyledikleriyle yanıp tutuşurken aklım bunu kabullenmek istemediği için birbirleriyle çatışıp duruyordu. İçimdeki gürültü susmadığından dışarıdaki seslerin hiçbirine odaklanamıyordum.
"Eflal." Miray'ın önümde salladığı eli ile sanki kabuslarla dolu bir rüyadan çekilip çıkarılmışım gibi derin bir nefes aldım. Sanki demek aptallık olurdu, bu kesinlikle iğrenç bir kabustu.
"İyiyim." Dedim elinden uzaklaşırken.
"Ben odama çıkıyorum, sen Devran'a senin odanın yanındaki misafir odasını gösterirsin değil mi?" Ne söylediğine bile odaklanamamıştım. Başımı olumlu anlamda sallayıp onu geçiştirdim. Çınar da oturduğu yerden kalkınca dikkatim ona yöneldi.
"Uyumalısın." Yanıma doğru gelip elini uzattığında tutup oturduğum yerden kalktım.
"Yarın konuşuruz artık, herkes yeterince zor bir gece geçirdi zaten." Çınar'ın söylediklerinden sonra Devran da yağa kalkıp peşimizden geldi. Merdivenleri çıktıktan sonra Çınar saçlarıma küçük bir öpücük kondurup odasına yöneldiğinde Devran'la yalnız kaldık.
"Burası benim odam." Dedim elimle kırmızı renkli kapıyı gösterirken. Bakışları ilginç bir şeyi görmüş gibi etrafı inceliyordu.
"Burası niye gök kuşağı gibi?" Omuz silktim.
"Öyle seviyorlar." Dedim. Elini kaldırıp pembe kapıyı işaret etti.
"O halde bu pembe olan Miray'ın Mavi de Çınar'ın odası." Dudaklarımı gülmemek için birbirine bastırdım.
"Hayır, tam tersi. Pembe olan Çınar'ın Mavi ise Miray'ın." Benim gibi gülmemek için çabaladığını biliyordum. Yeşil kapıyı işaret ettim.
"Burası da senin, gerekli her şey vardır muhtemelen ama bir şey lazım olursa söylersin." Başını salladıktan sonra bir şey söyleyecekmiş gibi oldu fakat buna müsaade etmeden arkamı dönüp odaya girdim. Son bir kez yüzüne bakıp kapıyı kapattığımda kısa bir aradan sonra onun da odasının kapısının kapanma sesini duyduğumda yatağa doğru ilerledim.
Yatağa oturup bir süre camdan yağan yağmuru izledim. Benim de içimde aynen bu şekilde fırtınalar kopuyordu. Yağmur damlaları oluşturduğu küçük su birikintilerine karışıp daha büyüklerini yaratıyorlardı. Düşüncelerim boğuluyormuş gibi hissediyordum.
Ne kadar süre izlediğimi bilmesem de artık ağrımaya başlayan gözlerim yüzünden uyuma kararı aldım. Açık bıraktığım pencereyi kapatmak için kalktığımda camdan yansıyan Devran'ın görüntüsüyle camdan eğilip yanımdaki balkona baktım. Demire yaslanmış parmaklarının arasına sıkıştırdığı sigarayı izliyordu. Bir süre bakışlarım üzerinde gezindikten sonra biten sigarayı söndürüp yenisini yaktığında gülümsedim.
"İçmeyi düşünüyor musun o şeyi?" Bakışları bana döndü.
"Üşüyeceksin." Gökyüzünü işaret etti. "Saçlarına yağmur damlaları geliyor, yaranın ıslanmaması gerek."
Anımsamanın verdiği etkiyle başımdaki yaranın sızladığını hissettim. Doğru söylüyordu, doktor birçok kez dikişler alınana kadar duş almamam gerektiğini ısrarla söyleyip durmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUVAR
Mystery / ThrillerDerin bir nefes aldım. 'Nasıl bu hale geldin sen?' diye sorgulamadan edemiyor insan. Kar beyazdı eskiden bu duvar, şimdi üzerindeki kan benim canımdan sıçrayarak mı kirletti güzelliğini?