-22-

24 19 0
                                    

Yere çöküp sırtımı duvara yasladım. Zihnim bir an olsun benimle oynadığı oyunları sonlandırmıyordu. Nereye gidersem gideyim anılarım her an benimle birlikte gelmeye devam ediyor, attığım her adımı gölgeliyordu. Sırtınızda taşıdığınız yük geçmişiniz ise sonunda varacağınız yol yine anılarınızla dolu zihninizin en karanlık kuytuları oluyordu. Tüm ışıklar sönmüş, karanlığın en siyah tonu tüm bedenimi kaplamış gibi hissediyordum. 

Parmak uçlarımdan damlayan kan kime aitti? Bana mı yoksa zihnimin içerisinde öldürmeye çalıştığım anılarıma mı? İçimde verdiğim savaşı her defasında kaybediyor, her yok oluşta bir parçamı daha kaplayan karanlığa gömülüyordum. İçimdeki nefret dile gelip konuşuyordu.

"Hak edilenler için üzülmeyi kes, acizliğin hepimizi mahvediyor."

Bu seslerin hiçbirini duymak istemiyordum. Ne nefretimi, ne öfkemi, ne o etrafa neşe saçan kız çocuğunu. Öfkem Hayat, nefretim Selin, o mutluluk saçan ses de zaman zaman anneannem oluyordu. Onlar bu dünyada yaşamayı becerememişken içimde hayat buluyor olmalarından nefret ediyordum. 

Miray'ın sesi düşüncelerimi toz bulutu misali dağıtırken kendimi toparlayıp ayağa kalktım. Onlar gibi olmamaya yeminliydim. Tüm bu yaralara rağmen güçlü olduğumu hissediyordum.

Güçlü olmayı başarabilenlerin hayatta kaldığı bu düzende sonuna kadar gitmem gerektiğini biliyordum. Ellerimi yıkadım. Ne kadar yıkarsam yıkayayım gözlerimin önündeki görsel yok olmayacaktı, biliyordum. Buna rağmen pes etmeden bakışlarımı ellerimden çektim. Adımlarımı banyonun dışına yöneltip koşar adımlarla merdivenleri inerken Miray da çiçekleri inceliyordu. Sesli bir nefes alıp içimde oluşan öfkeyi dindirmeye çalıştım. 

"Çok mu beğendin?" Sanki gizli bir şey yapıyormuş gibi yerinden sıçradığında bu haline yüzüme yerleştirdiğim gülümseme ile karşılık verdim. 

"Şey, sulamayı unutmuşsun sanırım." Dediğinde bakışlarımı onun gibi çiçeklere çevirdim. 

"Onları yalnızca kullandığımda suluyorum." dedim düz bir sesle. Konuşan ben değildim sanki. 

"Daha önce pek görmedim bunlardan." Dedi parmaklarını önündeki çiçeğin yapraklarına sürterken. Dokunduğu şeyin ne olduğunu bile bilmediğime neredeyse emindim. 

"Atropa belladonna." dedim gülümserken. Anlamadığını belli eden bakışlar attığında yanımda duran şişenin kapağını açarak üzerine bir miktar su döktüm. 

"Her yerde bulunmaz." dedim kısaca. "Anneannem özel getirtmişti." Çiçeklerden uzaklaşıp çantasını aldı. 

"Hazırsan gidelim mi? Çınar merak etmesin." Devran'ın ceketini koltuğun üzerinden alıp çantamı da alarak kapıya doğru ilerledim. Bir şey unutmadığıma emin olduktan sonra Miray da evden çıktığında kapıyı kapattım. 

"Yorgun görünüyorsun eve gittiğimizde sen yat ben de sana bir papatya çayı yapayım. Sonra akşama kadar uyu olur mu? Dinlenmiş olursun." Başımı yana doğru eğip kocaman gülümsedim. Koluna sarılıp ona daha da yaklaştım. 

"İyi ki varsın." Bana bakıp dudağını büzdü. Bu kızın duygusallığı beni benden alıyordu. 

"Sen de iyi ki varsın, canım arkadaşım." Öpücük attı. 

Tüm yolu dershanede olan olayları anlatmasıyla bitirmiştik. Herkes Selin'in ölümünün cinayet olması yüzünden gergin ve Işıl'ı da çoktan katil olarak ilan etmişlerdi. Bu durum beni nedense hiç üzmemişti. Eve geldiğimizde Miray'ın ısrarları üzerine odama çıkıp getirdiği papatya çayını içtikten sonra uyumak zorunda kaldım. 

DUVARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin