Zaman geçiyordu. Her şey birer birer siliniyorken zamanın acımasızlığı karşısında öylece izlemek dışında elimden gelen hiçbir şey yoktu. İçimde birikmiş çaresizliklerin ağırlığı altında yavaş yavaş ezilerek kayboluyor gibiydim. Geçmişin izlerini bu denli içimde taşıyorken gelecekten zerre kadar umudum yoktu. Her zaman çok fazla düşünen bir insan olmuştum. Kafamın içindeki karmaşa bir an olsun durmaz, düşüncelerim bir an olsun birbirleri ile olan savaşını kesmezlerdi. Kendi içimde kendimle çelişmelerim, içimde taşıdığım tezatlar sırtımdaki en büyük yüklerimdi. İnsanın kendinden kaçmak isteyebileceğini yine kendimden öğrenmiştim. Kendi yalnızlığıma o kadar alışmıştım ki, bu alışkanlığımın bir gün bozulacak olma ihtimaline bile tahammülüm yoktu.
Esen rüzgârla birlikte titreyen bedenim beni kafamın içindeki karmaşadan çekip çıkardı. İçimdeki endişe beni usul usul terk ederken yerini derin bir merak duygusuna bırakmıştı.
"Az önce biz ne yaşadık?" Diye sorgulayan yanım beni rahat bırakmıyordu.
"Şimdi daha iyisindir umarım." İnce sesi
kafamın içinde yankılanıp duvarlara çarparak hiçliğe karıştı. Çantasından çıkardığı peçeteyi bana uzattı. Alıp elimi silerken;"İyiyim, sorup durma artık." Beş dakikada neredeyse yirmi beş defa nasıl olduğumu sormuştu. Zaten yerinde duramıyor, sürekli hareket ediyordu ve bu durum beni oldukça sinir etmişti. Tepkimden dolayı da bozulmuştu. Onu terslemeyi ben de istemiyordum ancak yaşananların gerginliğini üzerimden atamamıştım. Belki de orada başkası vardı ve ben kafamda kurduğum için düştüğünü sanmıştım. Hayâli de o kişiye benzettiğim için kafam karışmıştı.
"Ya da ondan daha yüksek bir ihtimalle, kafayı yiyorsun Eflâl."
İç sesimin kendini asla unutturmuyor olması da sinirlerime dokunan diğer bir şeydi. Kendimle girdiğim savaşlardan yorulmuştum. Onu görmezden gelmeyi seçerek Hayâle doğru döndüm. Olanları anlatmak isteyen yanım bu istekle yanıyordu. Belki de anlatmaktan ziyade beni dinlemek için burada bekleyen birinin varlığına ihtiyacım vardı.
Boğazımı temizlemek adına öksürdüğümde bakışları bana döndü.
"Burada film izliyordum." Derin bir nefes alıp devam ettim;
"Çatıda birini gördüm, başta oturuyordu. Daha sonra ayağa kalkıp uç kısma doğru yaklaştığını gördüm." Dedim, çatıda gördüğüm yeri işaret ederek.Bakışları işaret ettiğim yere kayıp kısa bir süre durdu, ardından merakla bana geri döndü. Gözlerinde gördüğüm merak, beni dinleme isteği içimde bir yerlerin acımasına sebep oluyordu. Biri kalbimi avuçları arasına almış sıkıştırıyor gibiydi.
"Sonra ne oldu?" Sesinde sabırsızlığı hissediyordum.
"İntihar etmek istediğini düşündüm, sonra da ona yardım etmek istedim. Yanına gitmeyi planlıyordum ki, kendini aşağı bıraktığını gördüm." Gözlerini büyüterek apartmanın önüne doğru çevirdi bakışlarını, ardından tekrar çatısına çıkarıp dudaklarını büzerek omuz silkti.
"Ama ben de buradaydım ve kimseyi görmedim. Hem birisi atlasa burada film izleyen bir sürü insan vardı ve biri görürdü değil mi?"
Bu yanıldığımı söylemekten ziyade merak içerisinde sorulmuş bir soruydu.
"Sonra sen geldin." Dedim sesli bir nefes verip.
"Çatıda gördüğüm kişi sana oldukça benziyordu, saçlarınız, kıyafetiniz neredeyse aynıydı."
"Sanırım itiraf etmeliyim." Dedi kısık bir sesle. Kaşlarım benden bağımsız bir şekilde çatıldı. Nefesimi tutma gereği duymuştum. Parmakları usulca omuzuma değdi, ardından temasını kesmeden bileğime doğru sürterek indirdi. Parmakları bileğimi kavradı ve sıkı olmayacak şekilde tuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUVAR
Mystery / ThrillerDerin bir nefes aldım. 'Nasıl bu hale geldin sen?' diye sorgulamadan edemiyor insan. Kar beyazdı eskiden bu duvar, şimdi üzerindeki kan benim canımdan sıçrayarak mı kirletti güzelliğini?