-35-

14 3 1
                                    

Ellerim sesleri duymamak için kulaklarımı kapatma isteğiyle dolup taşsa da bununla savaşmayı öğrenmek zorunda hissediyordum. Hayal hayatımın her noktasında vardı ve olmaya devam edeceğinden neredeyse emindim. Bana karşı bu kadar korumacı olmasına da hak veriyordum üstelik. Birlikte çok fazla şey yaşamıştık ve ben her şeyden çok fazla etkileniyordum. Daha fazla zarar görmemi istemediği için yapıyordu tüm bunları. 

Başımı kaldırdığımda çoktan evime gelmiştim. Buraya en son ne zaman geldiğimi bile hatırlamıyordum. Hoş buraya gelmek bana iyi geliyor muydu ondan da emin değildim. Bu evin bana kayıplarım dışında kazandırdığı hiçbir şey yoktu. Hayatıma acıdan başka bir katkısı olmamıştı. 

İçeri adımımı atıp cebimdeki anahtarı çıkardım. 

"Siz kimsiniz?" Kaşlarımı çattım, ne saçmalıyordu şimdi bu? 

"Ne?" Diyebildim sorduğu sorunun saçmalığı karşısında. 

"Siz kimsiniz?" Diye tekrarladı. 

"Anneanne ne saçmalıyorsun yine Allah aşkına?" 

"Ah pardon, uzun zaman görmeyince unutmuşum seni." 

Gözümün önünde canlanan anılar yüzümde buruk bir gülümseme oluşturdu. Kalbim acıyla kıvranırken kapıyı açıp içeri girdim. İçeriye sinmiş anneannemden kalma sigara kokusuna yüzümü buruşturdum. O hayattayken de aynen böyle yapardım. 

İçeri geçip ilk olarak camın kenarında, masanın üzerine dizilmiş çiçeklerin etrafından dolaştım. 

Her birini özenle ben almıştım. İnsanlar her zaman çiçekleri sevdiğimi sanırdı. Oysa bunların her birinden gelen ölüm kokusunu hiçbiri almıyordu. Ta ki anneannem fark edene kadar. Fark ettiğini anlamam uzun sürmüştü çünkü bunu büyük bir ustalıkla benden gizlemiş ve beni kendi silahımla vurmayı hedeflemişti.   

"Sonunda hak ettiğini buldu, üzülme." Bakışlarım karşıdaki koltuğa kendini bırakan Selin'e kaydı. 

"Sen sürekli gelecek misin böyle?" Umursamaz bir tavırla dudağının kenarındaki ruju silerken omuz silkti. 

"Beni dünyana sen kabul ettin." Cevap vermek yerine kenarda duran eldivenleri elime geçirip birkaç çiçek seçtim. Birleştirildiğinde daha da güçlenen türleri biliyordum. Gözüme kestirdiğim siyah tomurcuklardan birkaç parça alıp yeterli olduğuna emin olduktan sonra mutfağa gidip hepsini bir tencerenin içerisine attım. 

Üzerine yeterli miktarda su koyduktan sonra tekrar salona döndüm. Sanki bir gariplik varmış gibi hissettiğimden etrafı bir süre sezdim. Benden habersiz buraya kimsenin gelmeyeceğini düşünüyordum. 

Masanın üzerine bıraktığım eskiz defterini aradı gözlerim. Burada olduğuna emindim fakat yerinde değildi. Bir süre bitkileri kaynamaya bırakıp odama, depoya ve daha bir çok yere bakıp defteri aradım lakin yoktu. 

"Ne var o poşette?"   

"Çok önemli değil, bazı sınav notları işte."

Gözümün önünde sanki bir perde varmış ve anılarımı yeniden izliyormuşum gibi hissederken gözlerimi kapatıp o andan uzaklaşmaya çalıştım. 

"Sakın bunu yapmış olma Miray." İçimde kopmak üzere olan fırtınayı çalan telefonum durdurdu. Koşar adım merdivenlerden inerken içimde oluşan hissi anlamlandırmaya çalıştım. Telefonumun lanet zil sesi ilk kez beni sebepsizce heyecanlandırmıştı. 

Koltuğun üzerine çıkardığım ceketin cebini karıştırıp bulduğum telefonun ekranına baktım. Kayıtlı olmayan numara içimde şimşek çakıyormuş gibi hissettirirken olduğum yere oturup merakla telefonu açarak kulağıma götürdüm. Telefonu açmamla kulağıma dolan rüzgar sesine yüzümü buruşturdum. Cevap vermek yerine arayan kişinin konuşmasını bekledim.

DUVARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin