Çınar'dan aldığım destekle yerimden kalktım. Başımdaki ağrıyı umursamadan yürümeye devam ettim. Yavaş adımlarla odadan çıktık. Doktor eliyle asansörün olduğu yeri işaret etti.
" -2. Katta solda." Miray doktora teşekkür edip diğer koluma girdi. Asansör tam karşımdaydı ve anneannem ile aramızda sadece iki kat vardı. Onu görmemek için kaçarken şimdi son kez görmek için can attıracak kadar kötüydü hayat. Ne olacak bundan sonra Eflal? diye sormadan edemedim. Ondan başka kimsem yoktu. Asansöre bindiğimizde Miray uzanıp ineceğimiz katın düğmesine bastı. Belki çok kısa bir süreydi ancak bana dakikalar bile saat gibi hissettiriyordu. Zaman sanki durmuş gibiydi. Bu da mı sakinleştirici etkisi diye düşünmeden edemedim. Asansörün kapıları açılırken dolan gözlerime engel olamadım. Koridorun solunda görünen 'Morg' yazısı içimde kapanmayacak yaralar açıyordu. Bu soğuk yerde 19 yaşında genç bir kadın olarak ikinci bulunuşumdu ve bu oldukça ağırdı. Adımlarımı o andan itibaren hızlandırıp kapının önünde durdum. İçimi kaplayan korku ve heyecan karışımı hissi yok sayıp bakışlarımı Çınar'a çevirdim.
"Yalnız kalsam daha iyi olur." Bakışları bir süre yüzümde gezindi.
"Bize ihtiyacın olursa seslenmen yeterli." Başımı sallamakla yetinip düşünmeden kapıyı açtım. İçeride yetkili kişiye anneannemin adını söyledikten sonra elindeki dosyayı bir süre karıştırdı. Hiçbir şey söylemeden adımlarını yönlendirdiği yere doğru peşinden ilerledim. İçimdeki soğukluk bulunduğum ortamın soğukluğundan daha fazla üşütüyordu beni. Ben bakışlarımı etrafta gezdirirken içerideki hemşire olduğunu düşündüğüm kadın bir ünitenin önünde durup kapağı açarak sedyeyi dışarı doğru çekti.
"Başınız sağ olsun, burada uzun süre kalmanız mümkün değil bu sebeple acele ederseniz iyi olur." Söyledikleri normalde olsa beni sinirlendirebilirdi fakat sakinleştiricinin etkisini tüm hücrelerimde hissediyordum.
Bakışlarımı üzerini mavi örtü ile örttükleri anneanneme çevirdim. Bu görseli ömür boyu unutamayacağım diğer görseller arasına kaydettim.
1 ay sonra...
Kafama aldığım darbeyle başımı yattığım yerden kaldırdım.
"Ay yeter artık, kalk şuradan." Boş bakışlarımı karşımdaki saçları darmadağın haldeki çocuğun üzerinde gezdirdim. Saçları bu haldeyken daha yakışıklı olduğunun farkında olsa sürekli böyle gezerdi. Tam da bu sebeple ona asla bunu söyleyip egosunu tatmin etmeyecektim.
"Uykum var Çınar, git başımdan artık." Üzerimdeki örtüyü kafama kadar çektim. Altında oksijensizlikten ölmeyi bekleyebilirdim.
"Sabaha kadar o salakla konuşmasaydın o zaman sen de." Sinirle örtüyü kaldırıp öldürücü bakışlarımı Çınar'a yönelttim. Bu ani hareketimle yerinden sıçrarken bağırdı.
"Böyle tepkiler verme demedim mi sana kaç kere?" Elindeki yastığı kafama fırlattı tekrar.
"Ben de sana ondan bahsederken salak ifadesini kullanmaman gerektiğini söylemiştim." Yattığım yerin yanındaki boşluğa uzanıp kollarını kafasının altında birleştirdi.
"Ama öyle." Sözlerinin ardından koluna vurdum. Tabii o kaslardan hissedebilmiş miydi emin değildim fakat benim elimin acıdığı üzücü bir gerçekti. Salak diye bahsettiği kişi Hayat'tı. En azından ben öyle olduğunu düşünüyordum. Anneannemin ölümünün üzerinden çoktan bir ay geçmişti ve zaman su gibi akıp gidiyordu. Bu süreçte evden dışarı Çınar'ın ısrarları ve ihtiyaçlarım haricinde pek çıkmamıştım. Miray bu süreçte zorla yanıma gelip beni kendi evlerine götürüyordu veya burada kalıyorlardı. Dershaneyi iyice boşladığım için Çınar dinlediği dersleri anında gelip bana aktarıyor ve birlikte ders çalışıyorduk. Bunun iyi bir kafa dağıtma yöntemi olduğunu söylüyordu ki ilginç şekilde işe de yarıyordu. Uzun süredir açık hava sinemasına gitmediğim için Devran'ı da görmemiştim. En son anneannemin öldüğü gün hastane çıkışında karşılaşmamız aklıma geldiğinde gülümsemeden edemedim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUVAR
غموض / إثارةDerin bir nefes aldım. 'Nasıl bu hale geldin sen?' diye sorgulamadan edemiyor insan. Kar beyazdı eskiden bu duvar, şimdi üzerindeki kan benim canımdan sıçrayarak mı kirletti güzelliğini?