Söyledikleri karşısında anlamsız gözlerle onu izledim bir süre.
"Ne anlatacaktım ailemle ilgili?" Gözlerini kısarak baş parmağıyla dudağının kenarını kaşıdı. Sanki bana bir şeyi ima etmiş, anlamamışım ve bu onun kafasını karıştırmış gibiydi.
"Herhangi bir şey?"
"Ne biliyorsun?" Dedim uzatmayarak. Benim bilmediğim bir şeyi bildiğini belli etmişti. Arsel'i ve Hayat'ı biliyordu. Anladığım kadarıyla Arsel'in katil olup olmadığını sorgulamaya başladığına göre olaylara da hakimdi.
"Hangi konuda?" Salağa yatması sinirlerime dokunurken işaret parmağımla göğsünü hafifçe ittim.
"Benimle oynama Devran, o mesajların neredeyse hepsini gördüm." Arkasını dönüp ensesindeki saçlara parmaklarını geçirip çekti.
"Hayat'ın annesi ile konuştum." Bana doğru döndü. Tam bir şey söyleyeceği sırada odanın kapısı açıldığında susup bana bakmaya devam etti. Devran'ın arkasında beliren Çınar göz devirdi.
"Bunun bu saatte burada işi ne tam olarak?" Parmağıyla tiksinir ifadesini takınıp Devran'ı işaret etti.
Devran yavaşça arkasını dönerken "Biz geceyi birlikte geçirdik de sen önce bir kapıyı mı çalmayı öğrensen acaba?" Kurduğu cümleye karşı gözlerimi büyütürken arkamı döndüm. Çınar muhtemelen şu anda onu öldürecekti ve ben bu görsele şahit olmanın pişmanlığını bir ömür yaşamak istemiyordum. Bu sırada Devran kahkaha atmaya başladığında kaşlarımı çattım.
Sevgili iç sesime o an muzip bir gülüş attım. Bir de bana deli derdi, insanlar kendi içinde neler yaşıyordu. Neye güldüğüne bakmak için döndüğümde önümden çekildiği için görüş açıma giren Çınar ve pembe ayıcıklı pijamalarıyla gülmek üzereyken elimi ağzıma kapattım. Öldüreceği kişi sayısı ikiye çıksın istemiyordum.
"Neye gülüyorsun lan sen?" Devran'ın üzerine yürüdüğünde Devran gülmeyi kesip elini öne doğru uzattı.
"Git üzerini değiştir, ciddiye alamıyorum bu şekilde." Muzip ses tonu içimdeki gülme isteğini artırsa da dudaklarımı birbirine bastırdım. Gülmemeliyim.
Çınar'ın bakışları beni bulduğunda ifademi düzeltmeye çalıştım. İşaret parmağını bana doğru kaldırıp salladı. "Seninle de görüşeceğiz, bekle." Odadan çıktığında Devran yüzündeki sırıtışla bana doğru döndü.
"Bu ibne mi?" İçimde tuttuğum kahkahayı patlatırken benimle birlikte o da güldü. Kurduğu cümlenin ciddiyetini fark edince gülmeyi kestim.
"Sadece pembe seviyor, hayır." O da gülmeyi keserken yatağa doğru ilerleyip kenarına oturdum. Yanıma yaklaşıp elimi avucuna aldı. Az önce sardığı bileğimi okşarken sesli bir nefes verdim.
"Sandığın gibi bir durum söz konusu değil Eflal. Sana zarar verecek herhangi bir şey asla yapmadım, senden en ufak bir şüphe de duymadım. Sadece senin iyiliğin için konuyla ilgilenmem gerektiğini hissettim o kadar." Bakışlarını bileğimden yüzüme çevirdi.
"Ailenle ilgili henüz ben de bir şey bilmiyorum. Gittiğimde öğreneceğim."
"Neden gizledin öyleyse?" Elini yüzüme çıkarıp okşadı.
"Sadece görev gereği böyle olması gerekiyordu." Yine kalbim ses tonunun sıcaklığı ile ısınırken kendimi ona kaptırmaktan alıkoyamıyordum. Nasıl olduğunu anlamasam da bir şekilde beni etkisi altına almayı başarıyordu. Hayat'ın annesini bulmuş ve onunla konuşmuştu. Neyse ki bu durum içimi rahatlatmaya yetmişti. Annesinin beni ne denli savunduğunu biliyordum. Bu da üzerimde herhangi bir şüphe varsa onu bir süreliğine yok ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUVAR
Mystery / ThrillerDerin bir nefes aldım. 'Nasıl bu hale geldin sen?' diye sorgulamadan edemiyor insan. Kar beyazdı eskiden bu duvar, şimdi üzerindeki kan benim canımdan sıçrayarak mı kirletti güzelliğini?