Uzun süreli sakinleşme çabamla birlikte gözlerimi boşluğa sabitleyip öylece kaldım. Saatler geçti fakat kafamın içerisindeki kaos geçmedi. Az önce benimle konuşan adam o kadar gerçekti ki, bu gerçekliğin güzelliğine aldanmamak mümkün değildi.
Şimdi tüm bunları bir şüphenin peşinden koştuğu için yaptığını düşünmek bu dünyaya karşı verdiğim savaşta beni yine mağlup ediyordu.
"Yine kaybediyorsun Eflal." İç sesimin çığlıklarını duymamak için oturduğum yatakta dizlerimi kendime doğru çekip dirseklerimi dizime yaslayarak kulaklarımı kapattım.
"Hiçbir zaman gerçek anlamda sevilmedin. Annesinin bile sevmediği bir kadını kim neden sevsin?" Bakışlarım odanın içerisinde karşımda yere oturmuş şekilde beni izleyen Hayal'e kaydı.
"Yine bizi hayal kırıklığına uğrattın." Yanında beliren Hayat hafifçe omuzuna vurdu.
"Görmüyor musun zaten üzgün, üzerine gitmeyelim."
"Acınacak halde. Beni dinleseydi böyle olmazdı."
"İnanmak onun da hakkı."
"Bizden başka gerçeği yok onun. Bizden başkasına her inandığında paramparça oluyoruz." Kulaklarımı ne kadar tıkarsam tıkayayım susturamıyordum. Sanki ben burada değilmişim gibi karşımda tartışmaya devam ediyorlardı.
"Sen seni seven son insanı kendi ellerinle yok ederek kendini lanetledin, şimdi benden yardım mı dileniyorsun?" Gözlerimi sıkıca kapatıp bu karmaşanın son bulmasını diledim. Bir an için bakışlarım yanımdaki masanın üzerinde duran bıçağa kaydığında içimde bir yerler bunu yapmak için tutuşmuştu bile.
"Sakın." Dedi Hayat işaret parmağını bana doğru uzatıp sallarken. "Sakın korkak olma."
Anneannem kahkahalarla gülerken bakışlarım onu buldu. "Her zaman böyleydi bu, ilk zorlukta kaçacak delik arar."
"Bence tam zamanı, bu herkesin iyiliğine olacak." Hayal'in söyledikleriyle benden bağımsız hareketlenen vücudum uzanıp bıçağı eline aldı.
"Yapma Eflal."
"Yapmalı."
"Bence de artık onlarla kavuşmalısın Eflal." Anneannem ve Hayal bunu destekliyorken Hayat istemiyordu. Bakışlarım son kez Hayat'a kaydığında ayağa kalkıp yanıma doğru yaklaştı.
"Burası söylediğim gibi çiçeklerle dolu değil Eflal."
Odanın içerisindeki herkes kaybolurken kafamın içerisindeki tüm karmaşanın son bulduğunu hissettim. Sessizlik için yalvarırken şimdi bu sessizliğe gömülüyor gibi hissediyordum. Odanın içerisine yansıyan ay ışığı görüş açımı netleştiriyordu. Neredeyse sabah olmak üzereydi. Elimdeki bıçağın sivri ucunu inceledim bir süre. Devran'ın uyanma ihtimalinden endişe duymuyordum artık. Kafamdaki karmaşaya takılmıyor, hissettiğim acıları o kadar da ciddiye almıyordum. İçime çektiğim nefesin bir önemi kalmamış gibiydi, bunu isteyerek yapmıyorsak eğer yaşıyor sayılıyor muyduk? Aldığımız nefesi sevmiyor, yediğimiz yemekten tat almıyorsak? Sokakta yürürken öylesine bir kediyi, köpeği hatta karıncayı bile sevebiliyorken bir insan olarak hiç sevilmiyorsak?
H-
Bakışlarım karşımdaki genç kadını buldu. Öyle ki, o bile kendini kaybetmiş gibi görünüyordu. Bazı intiharlar sessizlikten ibaretti. O gece toprak onun bedeninin değil, ruhunun üzerine örtülmüştü.
Gülümsüyordu.
Acısı sonlanmıştı.
Aklındaki karmaşa susmuş, tüm ışıklar onun için sönmüş, tüm çiçekler solmuş, tüm kuşlar uçmayı bırakmıştı. Artık duvarların hiçbiri onun için beyaz değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUVAR
Mystery / ThrillerDerin bir nefes aldım. 'Nasıl bu hale geldin sen?' diye sorgulamadan edemiyor insan. Kar beyazdı eskiden bu duvar, şimdi üzerindeki kan benim canımdan sıçrayarak mı kirletti güzelliğini?