"Gerçekten de öyle mi oldu?" diye sordum. Arka bahçeye çıkmıştık. Çoğu kişi evine dağılmıştı, hala duran da vardı tabii ki."Pek sayılmaz." dedi Akın. "İçeridekilerin gözünü boyayıp korkutmak için dedi." diye devam etti. "Bu nasıl oldu? Hiçbir şey anlamıyorum."
Ayağımdaki topuklular artık canımı acıtmaya başladığında Akın'ın tek omzuna tutundum ve bir ayakkabımı çıkardım.
Bunu diğerine de yaparken "Oh be." diye söylendim. "Ayaklarım kopmuş resmen." daha teni yeni ağrıdığını hissediyordum.
Akın güldü. Bir elime aldığım ayakkabılarımı parmaklarının arasına aldı ve diğer eliyle belimden tuttu. Bizde yavaş yavaş çıkışa ilerliyorduk.
"Topraklara verilen para aslında topraklara verilmedi, son kalan kişiye verildi." dedi. "Yani bana," düzeltti. "Bize." şaşkınlıkla bir nefes verdim. "Neden böyle bir şey yaptı ki?"
"Bunu kabul etmek istemiyor ama Sarman eskisi gibi güçlü değil." dedi.
"Bu toprakları satmasının amacı da buydu, biraz olsun üstündeki yükü azaltmak istiyordu ama yedi kişiyle mi başa çıkmak kolay yoksa bir kişiyle mi?"
"Tabii ki bir." diye mırıldandığımda "Öyle." dedi.
"Bir planı olduğunun tabii ki farkındaydım. Borcuna ve güçsüzlüğüne göre topraklara biçmiş olduğu fiyatlar çok düşüktü." dediğinde "Ne!" diye haykırdım. Sesimin boş sokakta yankı yaptığından emindim.
"Düşük müydü?" şaşkınlıkla sordum. "Hiç bu kadar aşağılandığımı hatırlamıyorum." diyerek elimi alnıma yapıştırdığımda kıkırdadı yanımdaki beden.
"Ben o kadar parayı hayatım boyunca görmedim." homurdandım.
"Onun gibi adamlar için çerez parası." dediği sırada arabanın önüne gelmiştik.
Beni birden arabaya yasladığında tedirgin bir nefes verdim ve omzuna kollarımı sardım. Akın, belimdeki ellerini daha fazla sıkarak, bedenini olabilirmiş gibi daha fazla yaklaştırdı.
Bedenlerimiz iç içe girdiği sırada "Ee?" dedim. Sesim tir tir titriyordu.
"Teklifi ilk verdiğinde kimsenin almayacağından emindi, kendi adamı hariç." güldü. "Ben ortaya çıktığımda işler karıştı."
"Nasıl yani?" dedim. "Seninle beraber teklif yapan onun adamı mıydı?" başını salladı.
"Kimsenin bu teklifi kabul edeceğini düşünmüyor olmalıydı, bir nevi böyle yaparak diğer üyelerin parasını alacaktı ve birazda olsun borçlarını kapatabilecekti." dedi.
"Hiçbir şey anlamıyorum." dedim mızmızca. Derin bir nefes aldı. İlk önce kendi yüzündeki maskeyi, daha sonra benim yüzümdeki maskeyi çıkarıp arabanın açık camından içeriye fırlattı.
Elleri eski yerine yerleştiğinde terleyen yüzümü ovuşturdum. Rahatlamıştım.
"Tehlikeli değil mi şu an?" diye sordum. "Birisi bizi görebilir." başını iki yana salladı. "Unuttun mu ben şeytanım?" dedi.
"Her şeyi duyarım," önüme gelen saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Görürüm." dedi. "Hissederim." sertçe yutkundum.
"Şey.."tamam." güldü. Omzuna vurdum. "Dalga geçme benimle ya! Şunu adam akıllı anlatsana." çemkirdim. "Şşh." dedi.
"Cırlama bana öyle." burunum parmaklarının arasında sıkıştırıp başımı salladığında "Ya!" diye bağırıp bileğinden tuttum.
"Anlatacağım." dedi en sonunda bırakıp. "Ama burada değil, yarın daha sakin bir kafayla anlatacağım." dediğinde mızırdandım.
"Hiçbir şey anlatmıyorsun bana." sırıttı. "Hayır bebeğim, sadece kaldırabileceğin kadarını anlatıyorum."
İtiraz ettim. "O zaman her şeyi kaldırabilecek birini seçseydin!" dedim. "Bana bir şey anlatmayacaksam neden beni seçtin?" durdu.
"O an sen uygundun." dedi umursamaz bir ifadeyle. "Uygunluk mu?" diye bağırdım birden.
Omzundan ittirdiğimde birkaç adım geriledi. "Şu an burada olmamın sebebi uygunluk mu yani?" omzunu silkti.
"Bunu o kafana daha nasıl sokarım bilmiyorum ama..." dediğinde elimi salladım.
Bir de hakaret yiyordum. Ne harika ama!
"Biz şeytanız küçük hanım, dizilerde veya kitaplarda okuduğun şeytanlardan değiliz biz. O an duygusal boşluğu olan, hayatından taviz verebilecek, daha neyin içine düştüğüne bakmaksızın çıkarları için bunu kabul edecek biri.." dudaklarını ıslattı.
"O sendin anlıyor musun?" duraksadım. "Sen." dedi üstüne bastıra bastıra. "Sen benim çırağımsın." dedi. "Sen şeytanın çırağısın anlıyorsun değil mi? Sana anlattıklarım kadar bilebilirsin sadece."
"Siktir git." dedim öfkeyle. Arabayla bile saatler sonra ulaştığımız yerden yürüyerek ayrılmak ne kadar mantıklıydı emin değildim ama hissettiğim şey yoğun bir kızgınlıktı. "Gidemezsin." dediğinde durdum.
Aynı yerde, bana bakıyordu.
"Bak nasıl gidiyorum!" dedim yeniden. "Gidemezsin çünkü Allie her an seni öldürebilir." duraksadım.
Kaşlarımı çattım. "Ne diyorsun sen ya?" omzunu silkip göz ucuyla önünü gösterince oflaya oflaya yanına gittim.
"Ne demek istedin?" diye sordum yeniden.
"Allie burada." dedi. "Bunların arasındaydı." şaşkınlıkla dudaklarım aralandı. "İlk defa kokusu bu kadar yoğundu." gözleri koyulaştı.
"Yaklaştık!" dedim sevinçle. "Yaklaştık!" bir anda beline sarıldığımda kaskatı kesilmişti. Tabii bende. Hemen geri çekileceğim sırada tanıdık bir ses duydum.
"Oha! Şaka mı bu?" sesin geldiği tarafa döndük.
Elinde kamerayla yüzü şaşkınlıktan şekilden şekilde girmiş bir adet Mira ve hemen onun arkasındaki gıcık Ata duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEYTANIN ÇIRAĞI
Teen Fiction"Seni öpeceğim." dediğimde duraksadı. "Sadece beynim yerinde değilken bunu yapabilirim." diye devam ettiğimde güldü. "Peki ben gecenin sonunda ne yapacağım biliyor musun?" dedi aramızdaki sessizliği bozarak. İçkimden bir yudum aldım ve "Ne yapacaks...