Onbir ayın sultanı, mübarek Ramazan ayı gelip çatmıştı, şenlik dolu sofralar hayal ederken Türkiye'den gelen ani bir telefonla annemler apar topar memlekete geri döndü.
Dedem bir rahatsızlık geçirmiş ve kritik bir ameliyat olması gerekiyordu. Hepimiz annemle birlikte çok telaşlandık, dedem için kaygılandık, biz oradayken zaten çok sessizdi dedem belliydi bir şey olacağı.
Babam'da annemi yanlız bırakmak istemediği için bir bilet'te kendine kestirmişti.Onlar tekrar Türkiyeye gitse'de burada hayat devam ediyordu. Okulların açılmasına bir buçuk ay daha vardı, bu süre zarfında her gencin yaptığı gibi bir işe başladım. Yaz'ın en sıcak döneminde ramazan eşliğinde çalışmak zor olsada, geçen yıl kazandığım paranın çoğunu bu bir aylık yaz tatilinde harcayınca bu yıl için, biraz nakit'e ihtiyacım olacaktı, bunun içinde çalışmak lazımdı.
Çarşıda bizim devamlı gittiğimiz bir pastanede vardiyalı çalışmaya başladım. Sabah başladığımda ikiye kadar, öglen ise akşam ona kadar çalışıyorum, iftardan biraz önce bitiriyorum. Sabahları erkenden gelip ortalığı toparlıyorum, masaları hazırlıyorum, raflara pastaları diziyorum, sonra gün içinde servise geçiyorum, küçük ama nezih bir ortam. Sabahları boş vaktim olduğunda kafenin sahibi olan kadın pastaların yapıldığı alana girmeme bile izin veriyor, tesadüfen bir kaç püf noktasından da faydalanmış oldum. Üstelik pastalarında alkol kullanmadığı için, kendime sipariş bile verdiğim oluyor.
Oruçluyken çalışılması en zor olan işte olduğumu itiraf edebilirim, pastaların o müthiş kokusu hiç çekilmiyor daha doğrusu, dayanamıyorum desek yeridir, pastalarla iç içe olup onları yiyememek.. Nasıl desem zor çok zor hatta bir o kadar da iştah açıcı. Burada çalıştıktan sonra anladım ki pastane kafe işleri aşırı yorucu işler, hele'ki sahibi için.
Bu arada emin olduğum bir şey var ki, mimarlık okumasaydım asla pastacı olmazdım, hele bir kafe sahibi hiç. Sabahları sakin, ama öğlenleri koşuşturmalı bir iş ve bu sanırım bana göre değil, ben gürültüyü, bizzat kendim patlatmayı seviyorum, müşterilerin patlatmasını değil.
Ben pastanede, Berrak karşımdaki ekmekcide, sabahçı olduğumda aynı saatlerde çıkıyorduk ve hangimiz önce çıkarsa diğerini bekleyip, evinde çocuk bakıcılığı yapan Yakut'a yardım niteliğinde laklak yapmaya gidiyorduk. Saatler dort buçuk beş buçuğu gösterdiğinde anneler çocuklarını alıyor, bizde üçümüz Öykülerle buluşmaya gidiyorduk, onlarda çalıştıkları mağazadan beş buçukta çıkıyorlardı.
Sahi hazır bu beşli buluşmuşken, hayatta'ki ortak amacımız'dan bahsetmenin tamda zamanı değil miydi ?
Bizi birleştiren, birbirimize yakın hissetmemizi sağlayan bir dans aşkı var. Her ne kadar özel bir kursta eğitimini alıyor olsak'da kendi başımıza ürettiğimiz koregrafiler, bizi birbirimize bağlıyor. Bizler dansı çok ama çok seviyoruz, bu sebepten dolayı da sürekli üretim halindeyiz, nerede bir yarışma var, nerede bir kendini gösterme alanı var işte biz oradayız. Hatta Instagram'da sokak ortasında çektiğimiz bir çok dans videolarımız var. Amacımız kendimizi tanıtmak falan değil, bizi bilen zaten biliyor, yada birşey kazanmak da değil. Bu bir aşk, bir sevda, bizi birbirimize bağlayan bir sevda ve biz bu uğurda çabalıyoruz, mutlu ediyor, huzurlu hissettiriyor beraber olmak, dans etmek, birimizin keşfettiği bir figürü diğerlerine öğretmesi. eğlenceli bir zaman geçirmemizi sağlıyor, yarışmalara katılmak bu monoton hayatımıza heyecan katıyor.
Mesela bu yaz sonu düzenlenecek olan dans yarışmasına hazırlıklar yapıyoruz. Her yıl olduğu gibi bu yılda katılacaz elbet...
Yaz tatilinde yaşadığım olaydan sonra, dans ederken biraz tedirgin oluyorum, her ne kadar hareketlerime dikkat etmeye özen göstersem'de korku içimde'ki dansa olan kıpırtıyı yok edemiyor. Internetten çok araştırdım. Dikkat etmem gereken konular falan filan. Anlatsam bir türlü anlatmasam bin bir türlü vesvese sarıyor içimi. Öyle büyük bir ikilem'de yaşıyorum ki, kalp'ten ölmezsem düşünceden ölebilirim.
![](https://img.wattpad.com/cover/322514351-288-k827690.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yinede Sevdik
Teen FictionYinede Sevdik Yinede Sevdik, ölümün kıyısında bir kızın hayata son bakışını anlatan bir hikayedir, son gördüğü hafif bulutlu bir gökyüzü tıpkı hayatının gölgesi gibi gelip geçer gözlerinin önünden. Hadi gelin bu çetrefilli aşk hayatını birlikte okuy...