Neredeyse bir buçuk hafta olmuştu buraya geleli ve neredeyse yapılacak herşeyi yapmış sayılırdık.
Bugün motorlarla dağ çıkmaya karar vermiştik, esasında biraz yorgunluk olsada keyifler bir hayli yerindeydi. Yılların yorgunluğu mu desem yoksa ilk arkadaş tatilinden dolayı mı desem bilmiyorum bu enerjiyi at at bitmek bilmiyordu.
Her birimiz ayrı birer motor alacakken Özlem ve Berrak korkup birlikte binmeye karar verseler de, Yakut'la cesaretli geçindiğimizden dolayı, ayrı ayrı binmekten vazgeçmedik. Tabi Öyküyü de unutmamak gerek, biz gaz pedal nerde diye çözmeye çalışırken o çoktan gaza basmış dağa tırmanıyordu bile. Adrenalin onun için adeta bir tutkuydu, bu durumda onu yakalayabilecek azme sahip olanın Allah yardımcısı olsun.
Öykü'ye uyup baya uzaklaşsak da, çok zevkliydi.
Bir süre sonra dinlenmek için yolun kenarında durduğumuz sırada, karşı yönden gelen bir grup motorcu genç yanımızda durdu. İçlerinden biri, hafif bir tebessümle seslendi:
“Yardıma ihtiyacınız var mı, kızlar?”
Yakut, onların hemen gitmesini istiyordu. Bu yüzden, hiç vakit kaybetmeden cevap verip uzaklaştırmak niyetindeydi.
“Yardıma ihtiyacımız olsaydı otostop çekerdik.”
Bu sözler üzerine gençler topluca bir “Ooo!” çekerek birbirlerine bakıştılar. İçinde bulunduğumuz durumu toparlamak için Berrak araya girip oğlanları nazikçe uzaklaştırmaya çalıştı.
“Sadece mola verdik beyler, teşekkürler,” dedi kibar bir ifadeyle.
Yakut, üzerine basarak ekledi: “Keyfimizden yani.”
Dağın başında bir başımızaydık ve onların bir an önce gitmesini istiyorduk. Neyse ki, iyi çocuklarmış; itiraz etmeden yollarına devam ettiler.
"Ne dikleşiyorsun Yakut ya dağın başındayız zaten" dedi Öykü.
"Onlarda her gördükleri kızı aciz sanmasınlar"
"Tey Allah'ım, hadi kızlar gidelim," dedim.
Daha fazla oyalanmadan yola koyulacaktık ki az önce giden grubun içinden iki motorcu, geriye dönerek hızla bize doğru yaklaşmaya başladı.
“Hopala,” dedi Yakut, sinirlenerek. “Yine ne istiyorlar acaba?”
Motorlar yanımızda durduğunda, içlerinden biri kaskının cam kısmını açtı. Buğulu bir sesle, “Yağmur,” dedi. Diğeri de hemen ardından, “Berrak,” diye seslendi.
Berrak’la göz göze geldik. Şaşkındık. Türkiye’de, Bodrum’da, üstelik dağın başında, bu iki motorcunun kim olduğuna dair en ufak bir fikrimiz dâhi yoktu. Kızlar da aynı şaşkınlıkla bize bakıyordu.
“Tanıyor musun?” diye fısıldadım Berrak’a.
“Yok valla, Bodrum’da sizden başka tanıdığım yok,” diye cevapladı. “Ya sen?”
“Hayır... Ama şimdi anlarız.”
Gençlere dönerek sordum: “Affedersiniz, çıkaramadık.”
İsmimle seslenen genç, kaskını çıkarmaya başladı. Yüzü belirginleştikçe, tanıdık gelmeye başladı. Ama tam olarak nereden hatırladığımı çıkaramıyordum.
“Bak işte şimdi oldu,” dedi Berrak hızla. “Ben seni kesinlikle tanımıyorum, hatta seni ilk defa görüyorum.”
Bense hafızamı zorluyordum. Bu adamı daha önce bir yerde görmüştüm. Belki bir tekne turunda, belki de otelde çalışan biri olabilirdi. Ama neden sadece Berrak ve ben? Yüzündeki ifade, beni unutmuş olamazsın der gibiydi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yinede Sevdik
Fiksi RemajaYinede Sevdik Yinede Sevdik, ölümün kıyısında bir kızın hayata son bakışını anlatan bir hikayedir, son gördüğü hafif bulutlu bir gökyüzü tıpkı hayatının gölgesi gibi gelip geçer gözlerinin önünden. Hadi gelin bu çetrefilli aşk hayatını birlikte okuy...