~~~
Uzun zaman sonra yeni kitap!
1469 kelimeyle iyi okumalar millet, ve 20 yorumda yb gelecek!
~~~
Xiao boş sokaklarda yürüyordu ki, bazı çığlık sesleri duyduğunda eli tabancasına gitti. Herhangibir şekilde dikkat çekmemek adına sessiz olması gerektiğini biliyordu, yavaş adımlarla ilerlemeye devam ederken sağına, ve yavaşça arkasına da bakmayı ihmal etmedi. Her an bir saldırıyla karşı karşıya kalabilirdi sonuçta.
Bu sırada, Xiao'nun yaklaştığı bölgede ve sokak ortasında, Aether öylece yere diz çökmüştü, korkuyordu da, pes etmiş, kaderini kabullenmiş bir ifade ile öylece karşısındaki 'şeye' bakıyordu.
Tam Aether ile burun burunaydılar ki, Xiao gelmişti, silahını doğrultarak onları hedef almış, beş tanesini de rahatlıkla öldürmüştü.
"Ayağa kalkıp arkama yaslansan iyi olur, sana yardım edeceğim" dedi Xiao kesin ve net bir şekilde. Sırtını, hâlâ yerde oturmakta olan Aether'a dönmüş ve etrafını kolaçan ediyordu.
Ancak Aether, yalnızca yere bakıyordu. Elleri dizlerindeydi, uzun sarı saçları yere bile değiyordu ve tek yaptığı kollarını yavaşça karnına sarmaktı. Kendinde değil gibi görünüyordü.
"Hey! Sana diyorum, kendine gelmek zorundasın!" Xiao onu uyarmaya çalışıyordu ancak yalnızca bir an için baktığında anlamıştı, Aether şu anda Xiao'yu duyamıyor bile olabilirdi.
Ardından, Xiao, yaklaşık 30 metre öteden onlara doğru yaklaşmakta olan kalabalığa başını çevirdi. "..."
Tabancasını kılıfına geri koydu ve hızla Aether'ın karşısına çökerek ellerini onun omuzlarına koydu, sarstı. "İyi misin? Çabuk. Buradan uzaklaşmak zorundayız."
"..."
Xiao ona ciddi ve soğuk bir şekilde baktı. "Konuşmayı pek sevmiyor gibisin?" Xiao içini çekti ve başını geri çevirdi, ekledi. "Buna rağmen, seni güvenli bir yere götüreceğim"
Boş sokaklarda yürürken kıyamet hâlâ aynı şekilde hissettiriyordu, onları tetikte olmak zorunda bırakıyor gibi. Üstelik, diğerlerinin hâlâ yaklaşmakta olduğunu fark etti ve etrafına bakındı. "Sana birkaç soru soracağım." Xiao ona bakarken ekledi. "Şu anda konuşmak istemiyorsan da sorun değil"
"..."
"Hepsi bir yana, yine de kesinlikle sormak zorunda olduklarım da var. ... Yaralarınla ilgili bir sorunun yok, değil mi?" Xiao yaralarına göz atarken sordu. "Gözlerimin içine bakarak cevap ver. Aç veya susuz hissediyor musun? Beni görmek iştahını kabartıyor mu? Veya onun gibi şeyler?"
Xiao bunları sorarken, güvende olmak amacıyla nereye gidebileceklerini düşünerek çevreye bakınırken konuştu. "Uzun süredir mi hayattasın? En azından bundan önceki soruma cevap vermeyi düşünebilirsin? Eğer seni kurtarmak için geç kaldıysam, en azından bir iyilik yap ve, silahımla kafanı patlatmak zorunda olmayacağımın garantisini verebilmemi sağla. Yalnızca bir cümle. 'Beni ısırmadılar.'
"..."
"Dilsiz falan mısın?" Xiao sağ elini uzattı ve Aether'ın yüzünü görmek için kapüşonunu çıkardı. "Son iki gün içinde bir şey yedin mi?" Xiao, Aether'in solgun yüzüne baktı, sanki birkaç gündür uyumamış gibi gözlerinin altında torbalar vardı, yanakları çökmüştü.
Xiao endişeli bir ifadeyle Aether'in yüzüne baktı. "Dinlenmen gerekiyor gibisin, yoksa daha kötü hasta olacaksın, o yüzden, şimdilik seni güvenli yerime götüreceğim." dedi Xiao, hala sakin bir tonda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Prophecy Of The Wind
FanfictionXiao boş sokaklarda yürüyordu ki, bazı çığlık sesleri duyduğunda eli tabancasına gitti. Herhangibir şekilde dikkat çekmemek adına sessiz olması gerektiğini biliyordu, yavaş adımlarla ilerlemeye devam ederken sağına, ve yavaşça arkasına da bakmayı ih...