Her şey dahil olmak üzere 869 kelime ile iyi okumalar millet 50 yorumda yb gelecek~
~~~
Bir süre boyunca Jean'ı dinleyen Xiao, başını sağ tarafından gelen seslere çevirdi. "Hadi ama, Razor, odamıza dönelim, dikişlerini daha yeni hallettik, doktor ne dedi unuttun mu? Yangı yalnızca kendini zorlamazsan geçer.."
Albedo da Bennett'i onayladı; "Bennett haklı, Razor. Doktorumuzun verdiği anti inflamatuar yan etki yapsın istemiyorsan ilaçlarını aldıktan sonra kendini yormaman gerekiyor. En iyisi odanıza geçin, zaten göreve çıkmayacaksınız."
Razor omuz silkti ve Bennett ona kolunu sarmış bir şekilde yürümesine yardımcı olurken Diluc'un yanındaki masaya oturdu, bunu gören Diluc kolları göğsündeyken öylece gözlerini kırpıştırdı. Razor'ın ona bu kadar yakın olmak istemesi demek oluyordu ki kendini yalnızca Diluc'un yanında daha mutlu ve güvende hissediyordu. Diluc ise bunu fark edince elini hafifçe kaldırarak, Barbara'nın da Razor'ı kolundan tutup geri götürmek istemesine engel oldu. "Bırakın kalsın."
Sucrose utangaç tavrına bir an baskın çıkarak, gözlüğünü düzeltirken sessizce mırıldandı; "Ama Mister Diluc, Razor bu şekilde kalırsa-"
"Tek yaptığı oturmak ve bizi dinlemek iken başına bir iş geleceğini sanmıyorum. Size bırakın, kalsın dedim." Diluc sakin bir şekilde ekleyince Sucrose gözlerini kırpıştırdı, araştırmasına devam etti, üstelik Barbara da Razor'ı tutmayı bıraktı. "Emin misin Master Diluc.."
"..." Diluc sakince bakmaya devam ettiğinde Jean çoktan anlamıştı, Diluc bir konuda ısrar ediyorsa, bir bildiği vardır. Bu yüzden, Barbara'nın omzuna elini koydu ablası, ve gülümsedi. "Evet, Barbara. İzin verelim de Razor da bizimle otursun."
"Nasıl isterseniz.." Barbara kafa karışıklığı ile kabul ettiğinde, Razor başını Bennett'in omzunda dinlendirirken öylece bakışları masayı bulmuştu, diğerleri de kaldığı yerden itibaren konuşmaya devam etti.
"Anlatmaya dönersem, beni bulan ilk kişiler Master Diluc veya ekibi değildi. Ancak, bir Fatui üyesiydi. Kadının adı.."
"Arlecchino." Jean devamını getirince, Diluc daha farklı bir isimle seslenmişti; "The Knave."
Kaeya ise devamını getirdi; "Fatui Harbingers arasında Dördüncü olduğunu biliyoruz."
Aether onu onayladı, ardından yeniden konuşmak için dudaklarını araladı; "Bana kalacak bir yer verebileceğini ve bulduğu ilk kişi olmadığımı söylemişti, ancak sonumun Dottore'nin eline düşmek olacağını bilememiştim. Bana anlattıklarına göre, Teyvat'ın büyük bir kısmında olan otorite ve imkânları, kızkardeşimi bulmama yardım edebilirdi. İstedikleri tek şey ise, bir kan örneği. O ana kadar, bağışıklığım olduğunu ben bile bilmiyordum. Başta her şey oldukça iyi gidiyordu, bana yatacak bir oda ve yemek veriyorlardı ancak ilk ayın sonunda, kendimi tam anlamıyla bir denek olarak buldum. Her seferinde daha farklı testler yaptığında anlamıştım ki, o şekilde devam etseydim yalnızca aklımı değil, aynı zamanda beden sağlığımı da yitirecektim."
Xiao, Aether'ın yutkunduğunu ve derin bir nefes içine çektiğini görünce, onun elini daha sıkı, ama acıtmayacak şekilde tuttu, ona yalnız olmadığını hatırlatmak istercesine.
"Ancak bir gün, hiçbir şekilde anlam veremediğim bir şey oldu." deyince Xiao'nun zaten Aether'da olan dikkati, artık daha da keskinleşti.
"Beni kilitli tuttukları odanın kapısının, bir sabah, sonuna kadar açık olduğunu gördüm. Etraf tam anlamıyla savaş alanı gibiydi, üstelik tesisten dışarı kaçmayı başarana kadar beni durduran olmamıştı. Dışarıda bazı fatui ajanları vardı elbet, ancak yalnızca birkaçı benim kaçtığımı anladığında, çoktan kapının önündeydim. Kilitli olduğunu zannettiğim kapı, birkaç deneme içerisinde kendiliğinden açıldı, nasıl olduğunu anlayamasam da, dışarı adımımı attığım anda da öyle bir kilitlendi ki, kimlikleri olan Fatui ajanları bile peşimden gelemedi."
"Çok açık ki biri sistemlerini hacklemişti. Bunu yapabilen kişi olmayı çok isterdim.." diyerek sıkıntıyla nefes veren Mika, bilgisayar başındaki işine geri dönerken Amber küçük bir gülümseme verdi; "Önemi yok Mika~ Daha küçüksün, onu da büyüyünce hacklersin."
"Ha, ha, ha. Ne kadar da komiksin Outrider." diyerek dudak büzdü Mika.
Onları görüp gülümseyen Aether, bakışlarını öylesine soluna, yerdeki, Razor'ın yağmurlu bir günde bulup Diluc'u ikna ederek içeri aldığı yavru köpeğe çevirirken mırıldandı. "Gerisi belli zaten. Albedo'nun keşif ekibi beni buldu, neler yaptıklarından bahsetti, kızkardeşimi bulmaya henüz yardım edemeyeceklerini fakat istersem dna analizi yaparak tuttukları ölü insan kayıtlarına yardımcı olabileceğimi söylediler."
"Eğer ki çipler, bir insanın her türlü durumunu gösteriyorsa, zombiye dönüştüklerinde de anlayabiliyor olmanız lazım?"
Jean yanıtladı; "Evet, öyle, Xiao. Daha öncesinde çip takılmış biri zombiye dönüştüğünde, kalp atışları anormal derecede hızlanır veya yavaşlar, bazı organları iflas etmesine rağmen hareket etmeye devam ettiğinde, veya vücudundaki izlerde oldukça bellidir ki bu şekilde anlayabiliriz. Buna rağmen çip takılmamış birini bulmanın tek yolu, saatlerimizde konumu gösterilmeyen, ancak ölmüş insanları kontrol etmek."
Aether daha da detaylı bir açıklama yaptı; "Seninle tanıştığımız ilk günü hatırlıyorsun, değil mi Xiao? Onlar, ve sokakta bulduğum uzuvlar, çip takılmamış insanlara aitti. Saatime baktığımda var olmayan, konumu gösterilemeyen insanlar. İşte benim yaptığım, yalnızca onların kimliklerini doğrulamak."
"Şimdi her şey daha açık.. Gördüğün her insanı kontrol etmek bir ömür verseler yetmezdi sonuçta."
"Madem ki bahsetmemiz gerekenlerden konuştuk, gelelim çip meselesine, Xiao. Beni izle."
Eldivenlerini takarken başka bir odaya geçen Albedo'yu takip eden Xiao, onunla birlikte bir masaya oturdu, sağ bileğini uzattı.
"Bu kadar hevesli olduğunu bilmiyordum." diyerek sırıtmasına omuz silkti Xiao. "O kadar da umursadığım söylenemez. En fazla ne olabilir ki?"
Kaeya da aynı şekilde sırıttı. "Doğru, ne olabilir ki?"
"...?"
"Sadece dalga geçiyordum, Xiao, rahatla~" diyen Kaeya'ya gözlerini kırpıştırdı, ve tekrardan solundaki Aether'a baktı. "O her zaman böyledir, Xiao."
"Yine de, yerinde olsam, Kaeya'nın söylediklerinin yalnızca yarısına güvenirdim." diye mırıldanarak gelen Diluc'a göz devirdi Kaeya; "Hadi ama, sevgili kardeşim~ Ne yanlışımı gördün?"
Eli belinde hafifçe kaşlarını çattı Diluc, ve gözlerini kısarak üvey kardeşine bir bakış attı. "Listen alfabetik mi olsun yoksa kronolojik mi?"
"Ahaha.. Bu gerçekten iyiydi, Master Diluc." Küçük bir kahkaha atarak revire giren kişinin sesi Xiao'ya tanıdık geldiğinde, gözleri şaşkınlık ile aralanırken sağ arkasına döndü başını. "..Mister..?"
O sırada, tüm odayı büyük bir sessizlik kaplamıştı.
~~~
Yb?
Ya of hâlâ o çizimi kullanacağım sahneye gelemedim ağlicam 😭😭😭
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Prophecy Of The Wind
FanfictionXiao boş sokaklarda yürüyordu ki, bazı çığlık sesleri duyduğunda eli tabancasına gitti. Herhangibir şekilde dikkat çekmemek adına sessiz olması gerektiğini biliyordu, yavaş adımlarla ilerlemeye devam ederken sağına, ve yavaşça arkasına da bakmayı ih...