(Misunderstood) Mistrust|

100 17 39
                                    

809 kelimeyle iyi okumalar millet, 20 yorumda yb gelecek~

~~~

"Yaklaşık yalnızca bir dakikamız var, bu yüzden fazla ses yapmasak iyi olur."

Xiao'nun yüzü anında kızardı. "Ne planlıyorsun?! Sonsuza kadar burada kalacağız ve sonra.. bu tanrının bile unuttuğu yerde fareler gibi ölecek miyiz yani!? Planladığın şey bu mu?!" dedi Xiao, gözleri öfkeli bir bakışa dönerek.

"Burada olmak istemiyorum, buradan nefret ediyorum!" Her zamankinden daha kızgın görünüyordu, aklını kaçırmak üzereydi. "Ne yapıyorsun sen?!" Hayal kırıklığıyla bağırdı, kaşları çatıldı, sesi kızgındı, cildi her zamanki gibi kıpkırmızıydı ve alnı kırışmıştı.

Bunu gören Aether bir adım geri çekildi; "Bana güvenmiyor musun? Tamam o zaman, 55 saniye içinde çatıya koşmayı dene. Hadi, gitsene? Birlikte kalmamıza izin vererek hata yaptım anlaşılan."

Aether gerçekten hayal kırıklığına uğradığından dolayı, Xiao'yu odada kalmaya zorlamadı, kapı kilidini kaldırdı.

"Artık 50 saniye. Git ya da kal, seçim senin."

"..Beni gerçekten sinir ediyorsun!" Xiao, Aether'a gıcık olmuş bir bakış atarken, gözleri şüphe dolu bir şekilde Aether'a baktığını, kaşlarının hâlâ çatık olduğunu, sonra yüzü öfkeyle dolduğunu, kendini sakinleştirmek için derin bir nefes aldığını söylememe gerek bile yok aslında. "Gerçekten seni arkada bırakıp gitmemi mi istiyorsun?" Biraz üzgün bir şekilde ekledi; "Bundan.. emin misin?"

Hâlâ şüphe dolu gözlerle ona bakarak Aether'a doğru ilerledi; "-Ve sana bundan tek başına kurtulabileceğini düşündüren ne?" Çok sert bir ses tonuyla sormuştu.

"Ben de şunu sorayım o hâlde, Xiao.. Sana yapamayacağımı düşündüren ne? Adımı bile bilmiyorsun. Bana güvenmiyorsun, bu yüzden sana istediğini yapma şansını sunuyorum. Planımın işe yaramayacağını düşünüyorsan gidebilirsin, yoksa zombiler tüm daireyi doldurmaya başlayacak ve çatıya bile zamanında varamayacaksın. Bu arada, 48 saniye."

"Tamam, tamam, tamam!" Xiao dedi, Aether'ın sert yüzünü görünce hâlâ şüpheyle doluydu. "Kalıyorum." şeklinde ekledi, Aether'a yaklaştı ve onu ceketinin yakasından nazikçe yakaladı. "Ve sen, bana her şeyi anlatacaksın." dedi, gözleri soğuk bir şekilde Aether'a bakıyordu ve yüzü öfke doluydu. "Kalıyorum, bu yüzden burada benimle anlaşmak zorundasın, anladın mı?" Sesi bir emir gibiydi ama soğuk gözlerinin ardındaki üzüntü ve endişeyi görebiliyordun.

Aether'ın bedeni hâlâ zaman zaman titriyordu, buna rağmen konuştu; "Bunun için sana asla söz vermiyorum, hiçbir sırrımı söylemek zorunda da değilim. Ayrıca beni dinleyen de sen olmalısın. Benimle kal ve sana rehberlik etmeme izin ver, veya planıma inanmamayı seçip kendininkini dene; bu odadan çık ve çatıya zamanında ulaşmaya çalış. Eğer bu binayı tamamen terk edemezsen, 43 saniye içinde zombiler çatıya doğru 'koşmaya' başlayacak ve bu da işini zorlaştıracaktır.

Zombiler 'koşacak' derken? Ama hiç böyle bir şeyler yapmadılar? Her zaman yürümezler mi?

Xiao kaşlarını kaldırdı, Aether'in söylemeye çalıştığı hiçbir şeyi anlamamıştı. "Bekle, zombiler koşabilir mi yani?!" Tamamen şok içinde, şaşkınlıkla sordu, hatta bir anlığına hâlâ Aether'ın ceketini tuttuğunu bile unuttu. "Bu nasıl mümkün olabilir? Hiç koşan bir zombi gördün mü?" diye sordu, gözleri soğuk bir şekilde Aether'a bakıyordu, bu yeni bilgiden dolayı korkmuş görünüyordu.

Zombiler her zaman yürür, veya hızlı yürür, ama koşmak tamamen farklı bir seviye..

"Xiao, eğer beni dinler ve burada 30 saniye beklersen, sadece çatıya doğru koşarken onları 'duyacaksın', güvende olacaksın. Ama bana güvenmeme konusunda inat edip çatıdan kaçmak için uğraşırsan, onların kelimenin tam anlamıyla 'sana doğru koştuğunu' göreceksin, tehlikeye gireceksin. Özgürlük Tanrısı Barbatos aşkına bir karar versen ya artık?"

"Lanet olsun!" Xiao'nun yüzü sanki öfke ve hayal kırıklığı içinde bağırmak üzereymiş gibi kırmızıydı. "Tamam, pekâlâ! Sana güveneceğim, böyle konuşmayı bırak ve önce bana zombilerin artık nasıl koşabildiğini açıkla!" dedi, kendini sakinleştirmeye çalışırken Aether'ı bıraktı, Aether'a sinirli bir bakış attı ve kollarını kavuşturdu.

Aether kapıyı kilitledi ve saatine baktı.

"20 saniye kadar sessizce bekle, cevabını duyacaksın- benden değil gerçi. Sessiz ol, yoksa onlar çatıya doğru koşmaya karar vermeden önce ilk hedefleri biz olacağız."

Aether bunu söylerken yere oturdu, bacaklarını göğsüne doğru çekti, gözlerini kapattı ve dinlenmeye odaklandı.

"Peki." Xiao, Aether'ın söylediği gibi, sustu. "Sadece beni bir daha böyle korkutma." Ciddi bir ses tonuyla eklemişti bunu.

Xiao hâlâ kollarını kavuşturmuştu, tüm planın ne kadar aptalca olduğunu düşünerek öylece bekliyordu, Aether'a güvenip güvenemeyeceğinden emin değildi ama şu anda daha iyi bir şey de aklına gelmiyordu.

Gözleri Aether'a bakıyordu, bir şeylerin olmasını bekliyordu. "Neler olduğunu nereden biliyorsun?" Sonunda sordu..

Aether hâlâ cevap vermedi. Xiao, o gözlerini dinlendirirken dışarıdan bazı sesler duymaya başladı ama sessiz kalmalı. Yavaşça kilitli kapıya yaklaştı ve dinlemek için kulağını dayadı. Çok gürültülüydü.. Bütün zombiler koşuyordu.. İmkansız.. Bir zombi nasıl koşabilir ki..?

Aether çok sakin olduğundan, sadece gözlerini dinlendirdiğinden, Xiao anahtar deliğinden de baktı, fazla bir şey göremedi, görebildiği tek şey zombilerin bacaklarıydı, gerçekten koşuyorlardı. Ve eğer Xiao çatıya çıkmayı seçseydi... Ölürdü. Xiao'nun bile bu kadar zombiyi öldürmesine imkan yok..

Xiao'nun nefesi gerginleşti, anahtar deliğinden dışarıda olup bitenleri görünce paniğe kapılabileceğini hissetti. Her şey kötüye gidiyordu, o zombiler onları her an yakalamak üzereydi. Kalbinin hızla attığını hissediyordu, terliyordu, endişeden kaçmak istiyordu, bu şimdiye kadar verdiği en kötü karardı; çatıya gidecek olmayı planlamak.

Xiao sakinleşmeye çalışırken derin bir nefes aldı, gözlerini kapattı ve rahat bir nefes verdi. Bu onun tek seçeneğiydi, Aether'e güvenmek zorundaydı.

~~~

Aether hakkında özellikle söylemek istediğiniz bir şey var mı :3

Veya Xiao hakkında? (Patlamaya yer arayan bombanın teki)

The Prophecy Of The Wind Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin