•(I see Morning) İn The Brightness Of Your Eyes|

99 14 34
                                    

Her şey dahil 1213 kelimeyle iyi okumalar, 30 yorumda yb gelecek~

~~~

"Bilgin olsun ki Xiao, ben şimdiye kadarki en kötü liderim, benim yolum diğerlerinden çok daha tehlikeli ve her zaman senin hayatını kurtarabileceğimi, ihtiyaç anında senin için orada olacağımı falan da garanti edemem. Benim virüse karşı bağışıklığım var, ama senin yok. Kendini içine soktuğun tüm tehlikeleri bir kez daha düşün ve bana net bir cevap ver lütfen."

Xiao, Aether'a bakmaya devam etti. Gözleri daha da ciddileşti, tüm yüzü kararlılıkla doldu, ve tüm ifadesi tamamen değişti. Aether cümlesini bitirdikten sonra Xiao birkaç saniye sessiz kaldı, derin bir nefes aldı, verdi. ciddi ve kararlı bir sesle konuşmadan önce gözleri bir kez daha üzüntüyle doldu.

"Bunun farkındayım ve aynı zamanda kendimi tehlikeye attığımı da biliyorum ama sorun yok, eğer bu kıyameti durdurmak için bazı şeylerden fedakârlık etmem bile gerekiyorsa, o zaman riske girerim, hayatımı da ortaya koyarım.. sırf bu kabusa bir son vermek için."

"Anlıyorum.." Aether saatine doğru konuştu, saati aynı zamanda radyotelefon gibi bir iletişim cihazıydı anlaşılan.

"Kimse var mı, Knights?"

Telsiz telefonun diğer tarafından bir kadın sesi yanıtladı; "Mika'nın bilgisayarda işleri vardı da, brn buradayım Aether. İyi misin?"

"Merak etme, iyiyim. Sanırım yeni bir üyemiz var, Amber. Eğer bu binadan sağ çıkabilirsek, onu da yanımda getirerek üssümüze geri dönmeye çalışacağım."

"Fatui ile çalışmadığından eminsin, değil mi?"

Aether, Xiao'nun hareketlerini izlerken cevap verdi.

"Eminim Outrider. Xiao da Fatui'den en az bizim kadar nefret ediyor, nedenini anlamasam da."

"Zombiler yaklaşık yedi saniye içinde çatılardan aşağı inmeye başlayacak, dikkatli olun."

Aether saatini çevirdi, xiao'ya 'şşş' sesi verdi, yere oturdu.

Aether konuşup sonra susarken Xiao aniden kalbinin daha hızlı attığını hissetti ama ses çıkarmamaya çalıştı ve aynı ciddi, kararlı ifadeyle Aether'a bakmaya devam etti, ifadesi bir kez bile değişmedi.

"Bana güvenebilirsin.." dedi, güven verircesine bir kararlılık ile başını salladı.

Aether bunu duydu ama sadece gözlerini dinlendirdiği için konuşmasına gerek yoktu. Cesetlerin DNA'larını analiz etmek gibi tüm bu işler onun için zor olmalı. Aether artık bir insan uzuvunu gördüğünde ağlamıyordu, onlara sadece bir et parçasıymış gibi bakıyordu.. Bir zamanlar isimleri, hayalleri olan insanlar, artık yalnızca birer et parçasından ibaretler.

Aether işine o kadar kararlıydı ki.. Xiao ona karşı daha fazla empati ve saygı hissetmekten kendini alamadı, nasıl da tüm bu canlıların ölümlerinin dehşetini göremiyor ve hissedemiyordu ki? O kadar çok mu ölüm gördü de artık hissedemiyor? Aether'ın bu durumla nasıl başa çıktığını görünce derinden etkilenmeden edemedi Xiao.

Xiao birkaç saniye boyunca Aether'a bakmaya devam etti.. yavaşça yanına oturdu ve elini nazikçe Aether'ın sırtına koydu. Aether'a desteğini göstermenin yolu onun varlığı, dokunuşuydu ama hiçbir şey söyleyemedi. Bunu yaptıktan sonra Aether'ın yanında sessiz kaldı, eli ve tüm vücudu yavaş yavaş empati, sempatiyle doldu, Xiao gülümsedi.

Xiao aniden elini Aether'in sırtına koyduğunda Aether hızla gözlerini açtı ve Xiao'nun elini gördü, Xiao'nun ona ne kadar güvendiğini görünce gözleri ona daha da fazla saygıyla dolarken Xiao'ya yavaşça gülümsemeden edemedi, yüzü daha da ciddileşti.

The Prophecy Of The Wind Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin