|Flesh and Blood•

114 14 39
                                    

~~~

1107 kelimeyle iyi okumalar millet!

20 yorumda yb gelecek~

~~~

Aether yüzünü yavaşça Xiao'ya çevirdi.

"Orada her şey yolunda mı..?"

Xiao'nun bunu Aether'a göstermesinin hiçbir yolu yok. Aether, açıkça rahatsız olacak saf bir çocuk gibi görünüyor, üstelik açlıktan bayılmak üzere, bu pisliği görse kim bilir ne hisseder..

Xiao, durumu, Aether korkmasın diye küçük bir yalanla açıklamak için ona baktığında birkaç saniye öylece donakaldı. Aether çok güzel görünüyordu. Verdiği onca savaştan dolayı uzun ve büyük olan balık sırtı örgüsü dağınıktı ve kıyafetleri de kirliydi ama.. onca kirliliğe rağmen gözleri, dudakları ve- çok tatlıydı. Sadece, tüm bu yorgunluktan dolayı yarı uykuluyken bile öyle masum görünüyordu ki..

...

Xiao, kendine gel-

"Uhm.. bay- yani sen, benimle yaşıt gibisin, yani 'sen'.. ben- neden bir şey söylemiyorsun? Beni endişelendiriyorsun, orada ne buldun?"

Xiao biraz daha etrafa bakındı, sonra geri geldi, Aether'in yüzünü görünce ciddi yüz ifadesi anında bozuldu, yüzü her zamanki gibi hâlâ soğuktu, tek istisna gözleriydi, bir an için dışarıdaki zombileri unuttu ve Aether'in yüzüne dikkatlice bakmaya başladı. Kir içinde, aç ve susuz olmasına rağmen çok yakışıklıydı ama görünüşü.. çok masum ve yumuşak görünüyordu.

Xiao solgun yüzünü bile güzel bulmuştu, gözleri tatlılıkla doluydu, Aether gerçekten güzelliğin tanımıydı.

Aether hâlâ eliyle gözlerini kapatıyordu, yavaşça yukarı baktı.

"Ee..? Bulduğun şey neydi? ..Umarım zombi değildir. Onlar girmeden önce en az yirmi dakikamız olması gerekiyordu, yanlış yönlen-.. hesaplamış olamam."

Anlaşılan Aether o kadar akıllı ki, zombilerin hızına bakarak tahmini olarak ne zaman içeri girmiş olacaklarını bile anlayabiliyor?

..Veya zekâ değil de, başka bir sebep?

"Hayır, gördüğüm zombiler değildi." Xiao, Aether'e bakarken ona doğru yürümeye başladı. "Sanırım sana söylemem gerekiyor, artık dayanamıyorum." Xiao, Aether'e derin bir bakış atmadan önce bir saniye için gülümsemiş olsa bile, sonrasında yüzünü ekşitti.

"İnsan uzuvlarını buldum." Xiao ciddi bir tonda açıkladı., yüzündeki o anlık gülümsemeyle yumuşak bakış çoktan kaybolmuş, yerini bir kez daha soğuk ve sert tavrına bırakmıştı.

Aether'in yüzü yavaşça başka bir şeye değişti, ifadesi yorgunluktan dolayı korkuya veya tiksintiye bile dönüşmemiş olabilir mi? Çok.. sakin?

"Ne... ... Nerede?"

...

Niye soruyor ki?

"..."

"Onları nerede buldun?" Sorusunu tekrarlayınca Xiao epey şaşırmıştı.

Gerçekten görmek mi istiyor?

...

Aether o kadar ani ayağa kalktı ki gözleri bir anlığına boşaldı, bayılacakmış gibi hissetti, bir saniyeliğine dengesini kaybetti.

Aether'in tepkisini gören Xiao üzülmüştü açıkçası, ancak her zamanki gibi içten içe, aksi şekilde olsa belirtirdim zaten-.. Herneyse.

"Bu yerin mutfağındaki dolaplarda, ama merak etme, hepsi öldü" dedi Xiao yavaşça, Aether'i rahatlatmaya çalışarak, yerin başka bir tarafında bir sandalye gördü ve hızla oraya doğru ilerledi, sandalyeyi kaldırıp Aether'ın oturmasını sağladı, onu iki kolundan kavrarken.

The Prophecy Of The Wind Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin