POYRAZ-2

14K 521 32
                                    


Sabah uyanınca etrafıma bakındım saat 9:30'du herşey normal gözüküyordu. Dövmenin olduğu tarafa yattığım için şimdi biraz sızlıyordu. Dövmeci çocuk bundan bahsetmişti, ama olan olmuştu. Yatakta biraz doğrulup paytak adımlarla dolabın önüne geçtim. Bugün 4.kez mezarlığa gidecektim. Bu kadar az gitmemin sebebi oraya gitmek istememem. Çünkü o orada toprak altında yatarken sanki bütün kanım çekiliyor, nefes alamıyorum, ayaklarım yerden kesiliyor. Kendimi o kadar kötü hissediyorum ki anlatamam. Onun orada toprak altında değil yorganın altında uyuyor olması gerekiyordu...

Her yıl giydiğim gibi siyah tayt, beyaz bluz ve kot ceketimi giyindim. Anahtarım ile telefonumu alıp aşağı indim. Annem ve babam kahvaltı masasında oturuyorlardı. Hemen bende yanlarına gittim ve "Günaydın" dedim. Sanki hiçbirşey olmamış gibi bana gülümseyip "Günaydın" dediler. Fakat Çağan ve bende biliyorduk ki onlar bizim üzülmememiz için böyle davranıyorlardı.

Aceleyle birşeyler atıştırarak masadan kalktım ve siyah converselerimi giyip evden çıktım. Şimdi Bestelere gidip önce o şerefsize -ablamın sevgilisine- saydırıcak daha sonra da Beste ile vedalaşıp ablamın mezarına gidecektim işte. Her yıl aynı şey.

Bestelerin evi bize yakındı da çabucak vardım oraya. Kapıyı her zamanki gibi güleryüzüyle Güldeste teyze açtı ve "Hoşgeldin kızım. Hadi içeri gel" dedi. Beste ile beni hiçbir zaman ayrı görmemiş beni de kızı olarak görmüştü. Ona küçük bir tebessüm edip içeri geçtim ve doğruca Beste'nin odasına gittim. Odasında köşedeki minderlere yerleşmiş beni bekliyordu galiba. Geldiğimi görünce hemen telefonunu bıraktı ve bana bakmaya başladı. Tam karşısındaki mindere oturdum ve bende ona bakmaya başladım. Öylece birbirimizin suratına bakıyorduk ki odanın kapısı açıldı ve Güldeste teyze gelip "kızım birşey oldu sandım neden sessiz sessiz oturuyorsunuz" dedi.
Harbiden biz niye sessizce oturuyorduk ki. Biz yine tek kelime etmeyince Güldeste teyze de odayı kontrol edip kapıyı kapattı ve çıktı. Ardından Beste de benim konuşmayacağımı anlamış olacak ki "şerefsiz" diyerek konuşmayı başlattı.
"Namıssız"
"Haysiyetsiz"
"Cibiliyetsiz"
"Kabiliyetsiz"
"Beceriksiz"
"Sevmeyi bile beceremeyen yalancı pislik herif"
"Burun deliklerinden sıçan gerizekalı" .........
Kimliğini bile bilmediğim bir adama saydırmak içimdekileri biraz da olsa rahatlatmıştı. Güldeste teyze bizim için poğaça ve kek hazırlamış. Ben de onu kırmamak için masaya oturdum ve birşeyler atıştırdım.

*****

Beste' ye veda ederek onların evinden çıktım ve mezarlığa doğru yol aldım... Yarım saat boyunca yürüdükten sonra mezarlığa gelmiştim. Arka cebimdeki telefonumu çıkarıp notlar kısmından ablamın mezarının tarifini açtım. Ablamın mezarlığını hala aklımda tutamıyordum ne yapayım. Telefona bakarak ablamın mezarını buldum. Telefonu arka cebime koydum ve öylece baktım mezarlığına. Beynime kazımak istiyormuş gibi ismini defalarca okudum "Mira Gürsoy 1993-2012"

Göz yaşlarım akmak için çabalarken bende onları geri göndermeye çalışıyor ve gökyüzüne bakıyordum. Ağlamamak için girdiğim çabaları gören ablam şimdi bana gülüyordur kesin. Konuşmadan durduğum zaman anılarımız geliyor aklıma. Ve bu da ağlamamama hiç de yardımcı olmadığı için konuşmaya karar verdim. Ama ne diyebilirdim ki diye düşünürken "Abla" kelimesi döküldü ağzımdan.

"Neden bırakıp gittin beni, bizi? Niye o siktiğimin gerizekalısı için gittin? Neden bana anlatmadın? Sana kızar mıydım? Kesinlikle evet!" Bağırdığım için lanet olası bir göz yaşı benden izinsiz firar etmişti gözlerimden. Elimin tersiyle hemen sildim ve konuşmama devam ettim.

"O piç kurusunu sevdiğini söyleseydin kesinlike kızmadım. Onun sana yaptıklarından sonra sevmene de kızmadım. Ama böyle boktan bir herif için bizi bırakmaya değer miydi be abla? Ben daha ne kadar kendimi kandıracağım, Çağan'ı kandracağım? Söylesene. Sen değil miydin kaçmak korkaklıktır diyen. Peki bu yaptığın ne o zaman?! Kaçmak değil mi?! Birkez bile düşünmedin değil mi?! Aklına gelememiştir ki!" Bağırmam ile gözyaşları akmaya başladı. Onları sildikçe yenisi geliyordu ve ben yine pes ettim. Yine, yine ve yine sözlerimi tutamadım. Ama tamamen pes etmiyorum. Ağlamak bana göre acizlik demek ve herkesin içinde ağlamak ise acizliğini göstermek demektir. Şuan burada ablam ve benden başka biri de olmadığına göre istediğim kadar aciz olabilirim değil mi? Hatta kabul ediyorum. Geceleri karanlıkta ayıcığım pofpofa sarılarak ağlıyorum. Veya gece çocuk parkına gidip ağlıyorum. Ya da mezarlıkta. Ama hep tek başıma. Çünkü aciz olmayı herne kadar sevmesemde, kaçsamda olmuyor işte.

"Söylesene abla senin için daha ne kadar göz yaşı dökeceğim! Söylesene nasıl toparlayacağım senin bıraktığın enkazı? Nasıl geçmişte bırakacağım acılarımı? Hadi söyle! Bizi bırakıp gittin de ne oldu?! Sorunlar çözüldü mü?! Annem ne halde görmüyor musun?! Perişan oldu kadın! Peki ya babam? Hadi onları geçtim. Belki hiçbiri sikine bile takmıyor seni! Peki Çağan? Onu hiç düşündün mü? Söylesene! O puşttan başka birini düşündün mü?! HERŞEY,HEPSİ SENİN YÜZÜNDEN! DUYDUN MU BENİ!? Bütün bu olanlar geçmişte kaldığı zaman seni affedeceğim..."

PEKİ YA GEÇMİŞ HER ZAMAN GEÇMİŞTE KALIR MI?

Bunları söyleyip gözyaşlarımı silerken aceleyle kalktım ve mezarlığın çıkışına doğru yol aldım. Kendime verdiğim sözü tutamadığım için hem kendime hem de ablama çok kızgındım. Şimdi yine bara gidecek ve bira içicek daha sonra da Beste'yi çağırıp beni alması gerektiğini söyleyecektim. Yani yine değişen birşey olmayacaktı. Bar biraz uzaktı ama ben yürüyecektim.

*****

Bara ulaştığımda 3 yıldır geldiğim ama bir türlü alışamadığım ter ve alkol kokusunu içime çekip bar taburelerine oturdum yine aynı barmen vardı. Adı Kutay'dı sanırım. Gerçekten çok kafa dengi bir barmendi. Gelmeme alışkın olduğundan her zaman bira içtiğimi de biliyordu. Zaten bira dışında başka içki bildiğim de söylenemezdi. Birayı elime aldım ve etrafıma bakınmaya başladım. Bu barı seviyordum çünkü etrafta sigara içenler, yiyişen çiftler ve vücutlarını birleştirmek istercesine birbirlerine yapışarak dans eden çiftler yoktu.

İlk birayı bitirdiğimde kafam hafiften güzel olmaya başlamıştı. İkinci birayı bitirdiğimde sarhoş olmuştum büyük ihtimalle ama bir tane daha içmek istedim. Kutay bana "Emin misin?" Dediğinde başımı sallamakla yetindim. İstemeye istemeye üçüncü birayı da verdiğinde onu da hemen bitirdim. "Beste'yi arayayım mı?" Diye sorduğunda telefonumu ona uzattım.

Telefonu kulağına götürmek yerine bana geri uzatınca anlamayan gözlerle ona baktım ve telefonu aldım. "Şarjın yok benimkinden ara istersen" dediğinde küçük bir küfür mırıldandım "Şey... Ben b-" derken arkamdan gelen erkek sesiyle irkildim "Sen işine dön ben hallederim" dediğinde anlamadım ve arkamı döndüğümde ultra yakışıklı bir adam ve yanında da dövmeci çocuk vardı. "Aaaa dövmeci çocuk" dediğimde dövmeci çocuk güldü ve yanındakine dönerek birşeyler söyledi. Dövmeci çocuk gülerken "Ben Doruk" dedi. "Bende..." Bir süre düşündüm ve "Alya" dedim. Yanındaki de "Gel buraya küçük kız" diyerek beni kucağına aldı ve barın çıkışına doğru ilerlemeye başladı.

Kendimde olsaydım çirkeflik yapardım ama çok uykum vardı. Sadece "Nereye götürüyorsun beni? Sen kimsin?" Diye sorabildim. "Seni yemeyeceğim. Yakında öğrenirsin" dedi. Hiçbir şey anlamadım ve daha fazla sorgulamadan göğsüne sindim.

Gözlerim kapalıydı ama duyabildiklerimi zor da olsa anlıyordum. Doruk "Yeni oyuncağın mı?" Diye sorduğunda korktum ve bekledim. "Saçmalama" dediğinde biraz olsa rahatlamıştım ama bu adamı hala tanımıyordum ve nereye gittiğimizi bilmiyordum.

*****
Oylarınız eksik etmezseniz, seviniriz...
Pınar&Görkem

POYRAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin