-2-

23.4K 2.4K 926
                                    

3 saatlik yürüyüşün ardından ayak tabanları sızlıyordu Jungkook'un. Yol boyunca çok kez tökezlemiş hatta bir sefer yere düşmüş ve bir süre sürüklenmişti. Yanında yürüyen çocuğun yardımı olmasa geri ayağa kalkıp kalkamayacağından bile emin değildi. Şükürler olsun ki bugün şanslı günündeydi. Satış için dizildikleri nokta çeşmenin hemen yanındaydı ve sahipleri su içmelerine izin vermişti.

Kış geçmiş ve bahar iyiden iyiye kendini göstermeye başlamıştı. Kışın pazarda tüm gün soğukta titremek zordu elbette ama yaz sıcaklarında bir yudum su olmadan güneşin alnında hayatta kalmaya çalışmak da hiç kolay sayılmazdı. Jungkook alnına biriken terleri zaten yeterince pis olan gömlek kolunun tersiyle sildi.

Havaların ısınmasıyla pazar yeri de canlanmıştı. Kışın tek tük insan olur, onlar da alacaklarını aldıktan sonra hemen ayrılırlardı ama sıcak havalarda insanlar sadece gezmek için bile geliyorlardı buraya. Pazar yerinin liman yolunun üzerinde olması da cabasıydı. Böyle konumlanması elbette tesadüf değildi. Bazen ülkeye gezmeye gelen varlıklı kimseler kendi ülkelerine dönmeden önce birkaç köle seçer ve onları da gemilerine bindirip götürürlerdi.

Jungkook burada olmaya alışıktı. 2 senedir her hafta bir şekilde satın alınmamayı başarmıştı. Etrafa pek bakmaz, kimseyle göz göze gelmemeye çalışırdı. Bu günlerde kendini bir hayaletmiş gibi hissederdi, sanki hiç kimse onu göremiyordu.

- - -

Havalar güzel gidiyordu. Bu yüzden adımlarını alabildiği kadar ağırdan alıyordu Taehyung. Limanda halletmesi gereken işlerini bitirir bitirmez eve dönmeyi planlıyordu ama havanın güzelliğine kanmıştı o da çevresinde gezinen pek çok kişi gibi. Ucu sivri rugan ayakkabılarının küçük topuğu attığı her adımda kulağa hoş gelen bir tıkırtı çıkarıyordu. Elleri dizlerine kadar gelen, kahverengi ince kumaşlı ceketinin cebindeydi. Siyah ispanyol paça pantolonunun uçları biraz tozlanmıştı.

Köle pazarından geçerken etrafa bakıyordu kahverengi şapkasının altından. Ne zaman buradan geçse bir hüzün kaplardı içini. Bu insanların neler yaşadığını asla tahmin edemezdi. Çocukluğundan beri varlık içinde büyümüştü. Babası ünlü bir kumaş tüccarıydı, kaliteli kumaşları ülke dışına gönderirdi büyük gemilerle. Kendisi de ergenlik çağına gelir gelmez işlerin ucundan tutmaya başlamış ve 7 yıl önce babasının ölmesinden sonra tamamen devralmıştı.

Dalıp gittiği düşüncelerinden çıkmasına neden olansa onlarca hatta yüzlerce köle arasından gördüğü bir bedendi. Üzerinde bol, ketenden yapılmış bir gömlek vardı. Oldukça kirli görünüyordu, yıpranmıştı. İncecik bedende dolaştı bakışları. Diğer tüm köleler gibi iyi muamele görmediği aşikardı. Bir deri bir kemik kalmıştı.

Birkaç saniye yolun ortasında durdu Taehyung. Birkaç saniye birkaç dakikaya dönüştü çok geçmeden. Limanda kalan işleri bitirmesi için arkasında bıraktığı yardımcısı da kendisine yetişmişti bu sürede. Taehyung gözlerini genç çocuktan alamıyordu. Ama çocuk tüm bu dakikalar boyunca bir kez bile kaldırmamıştı başını. Sırtını bükebildiği kadar bükmüş yeri izliyordu. Biri sırtına azıcık dokunsa ikiye kırılacak gibi duruyordu.

Yardımcısı Taehyung'un birkaç adım gerisinde durduğunda nereye baktığını anlamak için bakışlarını takip etti. Gördüğü genç çocukla şaşırmıştı. Taehyung'u daha önce hiçbir köleye bu kadar dikkatli bakarken gördüğünü hatırlamıyordu. Onu daha da şaşırtansa adımlarını o yöne çevirmiş olmasıydı. Birkaç adım gerisinden takip etmeye başladı.

"Kolay gelsin" gözlerini genç çocuktan ayırıp da satıcıya bakmaya tenezzül dahi etmemişti Taehyung.

"Hoş geldiniz Efendim, nasıl birini arzulamıştınız" dedi adam hevesle. Henüz öğlen bile olmadan para kazanacak olmanın sevincini yaşıyordu.

"Şuradakini istiyorum" dedi Taehyung cebinden çıkardığı sol elinin işaret parmağını başını yerden hala bir kez bile kaldırmamış olan çocuğu gösterirken.

Satıcı adamın kimi gösterdiğini anladığında şaşkınlığını gizleyemedi. "Aman efendim o hiçbir işe yaramaz. 2 yıldır burada hiç kimsecikler istemedi. Cılız bir şey zaten işinize de yaramaz" sahibinin sözlerini duyan Jungkook'un içi kendisinden bahsedildiğini anlamasıyla korkuyla doldu. Oturduğu yerde tir tir titremeye başladı aniden. Çok korkuyordu, başına gelebileceklerden çok ama çok korkuyordu.

Açlığa alışmıştı, karanlığa da... En azından tecavüze uğramıyordu, sesini çıkarmazsa kimse onu dövmüyordu, işkence görmüyor ve hatta çalıştırılmıyordu bile. Ama şu an sahibiyle konuşan adam kendisini satın alırsa neler yaşayacağını düşünmek bile istemiyordu. Başına gelen onca şeye rağmen yaşamak istiyordu Jungkook. Bu zamana kadar sabretmişti. Sahibinin kendisinden bir fayda göremeyeceğini anlayıp onu salıvermesini umuyordu. Böylece ülkesine dönüp ailesine kavuşabilirdi. Ama bu adam tüm umutlarını yok edecekti.

"Ben onu istiyorum efendi, parası neyse söyle veririm." Jungkook duyduğu boğuk ve dominant ses tonuyla daha da paniğe kapılmıştı. Sıradan bir tüccarla bile böyle konuşan bir adam sinirlenince kendisine kim bilir neler neler yapardı.

Daha fazla dayanamadı ve omuzlarının sarsılmasını engelleyemeyeceği şekilde ağlamaya başladı sessiz sessiz. Taehyung'un gözleri hala Jungkook'un üzerindeydi. Çocuğun ağladığını görünce öfkesi daha da artmıştı sanki.

"SÖYLESENE BE ADAM" bu kez ses tonu biraz daha yükselmişti. Çocuğun ağlayışı da aynı oranda şiddetlenmişti. O an anladı Taehyung çocuğun korktuğunu. Demek bu yüzden ağlıyor diye düşündü.

"1 milyon won efendim" satıcı cümlesini bitirir bitirmez birkaç adım arkasında bekleyen yardımcısı yanına gelmişti.

"Efendim ben ödeme işini hallederim, pazarın çıkışında at arabanız bekliyor isterseniz siz geçin."

Hangi ara kendisine yetiştiğini bile idrak edemediği yardımcısına omzunun üstünden baktı Taehyung. Başını hafifçe aşağı yukarı oynattı ve tekrar satıcıya döndü. Satıcının yüzündeki gülümseme büyürken birkaç adım sağında duran Jungkook'a ilerledi.

Eğilip kolundan tutarken "Sonunda kurtulabildim senden" dedi keyifli bir sesle ve kolundan tuttuğu gibi ayağa kaldırdı. Yeterince zayıf değilmiş gibi iyice küçülmüştü Jungkook. Sessiz gözyaşlarına hıçkırıklar da eşlik etmeye başlamıştı.

Birkaç adım attıktan sonra durmak ister gibi kıpırdamayınca sinirle çekiştirdi onu sahibi. Bağlı olan bileklerinin ipini Taehyung'un eline tutuşturuverdi. İşte bu kadar kolaydı. Artık başka bir adama aitti ve hayatı da onun ağzından çıkacak bir çift söze bağlıydı.

Hala bir kez bile kaldırmamıştı Jungkook başını, sanki adama bakmazsa kaderinden de kaçabilirmiş gibi davranıyordu. Saçları yüzünü örtüyordu ama gözyaşlarını gizlemeye yetmiyordu işte.

Taehyung ipi eline aldığında bu his garipti. Evinde çalışan birkaç kölesi vardı elbet ama hiçbirini bizzat kendi satın almamıştı. Bu işlerle hep Namjoon ilgileniyordu. Bu yüzden ipten tutmak yerine çocuğun koluna girdi. Görünenden de çok titrediğini fark etti, çocuk titrediği belli olmasın diye kendini sıkmaya çalışıyordu belli ki.

Namjoon satıcıya para verdiği sırada çocuğu canını yakmamaya özen gösterecek şekilde yönlendirdi Taehyung. Bu zaten hiç de zor değildi. Çok çelimsizdi. İyi beslenemediği her halinden belli oluyordu. "Ağlama" dedi kısık bir sesle çocuğa doğru ama hiçbir etki etmemişti bu sözler.

Yürürken defalarca tökezledi çocuk. Kim bilir ne kadar yorgundu. Taehyung'un yüreği eziliyordu o her tökezlediğinde.

Bu sırada her defasında Jungkook'un yüreğini korku kaplıyordu, acaba tökezlediğim için sinirlenip beni dövecek mi diye düşünüyordu. Pazarın çıkışında bekleyen at arabasına ulaşana kadar birkaç kez tekrarlandı bu.

Sonunda arabanın önünde durduklarında Taehyung çocuğun arabanın basamaklarını çıkamayacak kadar bitik durumda olduğunu anladığından arkasına geçip kollarının altından tutarak havaya kaldırdı. Bu kadar kolay kaldırabilmiş olmasına kendi bile şaşırırken çocuk ürkekçe bindiği arabanın koltuğuna bıraktı kendini. Kendilerine yetişen Namjoon'un da araca binmesiyle eve yolculuk başlamış oldu.

-끝-

Slave | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin