-13-

17K 1.7K 976
                                    

Kahvaltı her zamanki gibi sessizce devam ediyordu. Jungkook güne Taehyung'un yanında olmasa da Taehyung'un kokusuyla uyanabildiği için keyifliydi. Buna karşın efendisinin kendisini gördüğünü bilmiyordu. Büyüğünün içindeki savaşların tamamından habersizdi küçük olan. 

Taehyung ise kendisine ilgisi olduğu her halinden belli olan bu genç çocuğa kendini kaptırmamak için var gücüyle direniyordu. En az çocuk kadar kendisi de özlemişti. Mis gibi çilek kokan saçların arasında parmaklarını dolaştırmak, incecik olan ama gün geçtikte güzel beslenebilmesi sayesinde normal bir güzelliğe kavuşan bedenini sarmalamak, ufacık bir dokunuşta bile kiraz rengine bürünen güzelim dudaklarını öpmek istiyordu.

Kendi iç düşüncelerine dalıp gittiği sırada evin kapısı telaşla açıldı ve yüzündeki endişe her halinden belli olan Namjoon hızlı adımlarla içeri girip kahvaltı sofrasının başında durarak başıyla selamladı Taehyung'u. "Efendim bu şekilde rahatsız ettiğim için bağışlayın beni, ancak çok acil olarak ilgilenmeniz gereken bir durum söz konusu."

Taehyung şaşkınlıkla oturduğu sandalyeden kalktı. Namjoon'un kendisini, cidden çok acil bir durum olmadıkça bu şekilde rahatsız etmeyeceğini biliyordu. Yıllardır aynı evde yaşamalarına rağmen Namjoon adeta bir hayalet gibi sessiz ve vukuatsız geçirirdi zamanlarını. Oldukça soğukkanlı ve sakin adamın bu kadar endişeye kapılmasına neden olmuş ne olabilir diye düşündü içten içe Taehyung.

"Sorun ne Namjoon" bir yandan yardımcısının evden dışarı yönelen adımlarını takip ederken bir yandan da ne olduğuna dair bir fikir edinmeye çalışıyordu. Bu sırada olanlara şahit olan şaşkınlık içindeki çocuk, hiçbir ses çıkarmadan ve yorumda bulunmadan iki adamın peşine takıldı. Birkaç adım gerilerinde yürüyerek ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. 

Namjoon eşliğinde araziyi saran demir kapının girişine geldiklerinde Taehyung da Jungkook da oldukları yere çivilenmiş gibi kalakaldılar. "Ne oluyor burada ?" sinirli bir sesle sordu efendi. Kapının önünde ağzı yüzü kana bulanmış genç bir çocuk duruyordu. Jungkook yaşlarında, sarı saçlı, cılız bir çocuktu. Üstüne başına bakılırsa köleydi. 

"Efendim, çocuk aşağı çiftlikte yaşayan bir çiftçinin kölesiymiş. Sürekli işkence görüyormuş ve tecavüze de uğramış. Bir fırsatını bulup evden kaçmış ve en yakın burası olduğundan bize sığınmış." Namjoon durumu açıklarken çocuk hala içli içli ağlıyordu ancak çıkardığı sesler olmasa yüzündeki kanlar yüzünden ağladığı bile belli olmazdı. 

Jungkook gördüğü manzara karşısında dehşete düşmüştü. Çocuk için büyük bir acı duydu. Kendi adına ise ister istemez sevinmişti. Kendi yaşadığı yere bu kadar yakın başka bir yerde böylesine olaylar olabiliyorken kendisinin tek derdinin efendisine doyamamak olması şımarık bir çocukmuş gibi hissetmesine neden oldu.  

Taehyung demir kapılarda duran görevlilere verdiği bir işaretle kapıların açılmasını sağladı. Açılan kapıların ardından yerde ağlamakta olan çocuk sürünerek içeri girmeye çalışınca Taehyung hemen çocuğun yanına ulaşıp eğildi. "Adın ne senin ?" Çocuk perişan bir halde güç bela cevap verebildi. "Felix efendim." 

Taehyung yüzündeki acı ifadeyle Namjoon'a döndü. "Hemen içeri alıp hekim çağırın, yaralarına bakılsın, güzelce tedavi edilsin." çocuk duyduğu cümleyle daha da şiddetle ağlamaya başladı. "Çok teşekkür ederim efendim, çok teşekkür ederim, minnettarım efendim" Taehyung çocuğun saçlarını hafifçe okşamaya başladı. "Şş tamam geçti artık, iyi olacaksın." 

Bu sırada birkaç adım geriden olanları izleyen Jungkook'un kalbine öylesine bir sancı saplanmıştı ki bedenini dik tutmakta zorlanıyordu. Karnına bir yumruk yemiş acı hissediyordu. Efendisinin tıpkı kendisine davrandığı gibi bu çocuğa da yakın ve kucaklayıcı davranması içinde bir şeylerin kopup gitmesine neden olmuştu. 

Taehyung eğildiği yerden doğrulup arkasını döndüğünde gözleri dolmuş olan Jungkook'la karşılaşmayı beklemiyordu. Onun kendilerini takip ettiğini bile fark etmemişti. Çocuk dolu gözleriyle kendisine baktıktan birkaç saniye sonra koşarak eve girdiğinde gözlerini kapatıp derin bir nefes verdi Taehyung. 

Jungkook odasına girer girmez hıçkırıklara boğularak ağlamaya başladı. Kendini daha fazla tutamamıştı. Daha ortada bile olmayan, yalnızca resimde gördüğü bir adama duyduğu kıskançlığı bile kontrol etmekte zorlanırken şimdi bir de bu çocuk çıkmıştı. Merdivende adım seslerini duyduğundan sesinin duyulmaması için eliyle ağzını kapatarak kapının yanına oturdu ve seslerin nedenini anlamaya çalıştı. 

Tam da tahmin ettiği gibi birkaç kişi yaralı çocuğu bu kata çıkarmışlardı. Acaba kendisine yaptığı gibi o çocuğu da mı efendisi yıkayacaktı. Kendi yatağında yatmasına izin verecek miydi onun da? Jungkook böyle hissetmek istemiyordu. Çocuğun ne halde olduğunu görmüştü ve kendisi de çok üzülmüştü. Ama ne yaparsa yapsın içindeki kıskançlık duygusunu bir türlü bastıramıyordu. 

Banyonun kapısı kapandı ve suyun açılma sesini duydu küçük olan. Neler olduğunu deli gibi merak ediyordu ama odasından dışarı çıkıp çocukla ilgilenenin efendisi olduğunu öğrenmeye de cesareti yoktu. Gözyaşları bu kez sessizce süzülmeye devam ederken aniden tıklatılan kapısıyla korkup sıçradı yerinden. 

"Jungkook, müsait misin?" efendisinin sesini duyduğunda kalbi deli gibi çarpmaya başladı. Demek ki çocuğu o yıkamıyordu. Algıladığı şeyle bir nebze sevinç duyarak kapının önünde doğruldu. Elinden geldiğince hızlı bir şekilde gözyaşlarını silerek kapıyı açtı. 

"Buyrun efendim" kapıyı açtıktan sonra kenara çekilerek Taehyung'un içeri girmesine müsade etti. Birkaç adımda yatağın yanına ulaşan adam yatağın ucuna oturup eliyle yatağa birkaç kez vurarak Jungkook'u yanına çağırdı. Eli hala kapı kulpunda olan çocuk kapıyı tekrar kapatarak efendisinin yanına oturdu. 

"Ağladın mı sen" çocuğun eğmiş olduğu başını, çenesine yaptığı ufak bir dokunuşla kendine doğru çeviren Taehyung ilk bakışta anlamıştı çocuğun ağlamış olduğunu. Jungkook'tan herhangi bir cevap gelmediğinde Taehyung çocuğu kendine çekip hızlı bir hamleyle sarmaladı. "Böyle bir durum olduğunu bilsem senin şahit olmana izin vermezdim bebeğim. Ama üzülme tamam mı, iyi olacak" 

Jungkook duyduğu cümleyle efendisinin kendisini yanlış anladığını fark etti. Çocuğun haline üzüldüğü için ağladığını düşünüyordu, oysa kendisi bencillik ederek efendisini kıskandığı için boğulmuştu gözyaşlarına. İstemsizce kendini kötü hissetti Jungkook. Gözyaşları durmuş olsa da minik iç çekişlere dönüşmüştü. Efendisi bedenleri arasına hafif bir mesafe koyup avuç içiyle çocuğun gözyaşların ıslattığı yanağına koyup baş parmağıyla yavaşça okşamaya başladı. "Vicdanlı bebeğim benim" ufak bir öpücük kondurdu alnına. 

"Jungkook, Felix'in halini gördün. Çok iyi bir tedavi görmesi gerekiyor, yaralarının ne kadar derin olduğunu bilemiyoruz henüz. O yüzden onu bu odaya yerleştirmek istiyorum. Senin için bir sakıncası var mı bebeğim?" çocuk duyduğu cümle ile başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissetti. 

Kendisini müştemilata mı yollayacaktı, artık istemiyor muydu onu ? Ama bebeğim demişti, sarılıp öpmüştü onu. O an fark etti Jungkook, aslında efendisi için hiç özel olamamıştı. Belki de yeni gelen her köleye bu odayı veriyordu. Belki de artık ondan sıkıldığı için bir bahaneydi bu, hem bu koca evde başka oda mı kalmamıştı sanki. 

Gözleri tekrar dolmaya başladığında sık sık göz kırparak geri yollamaya çalıştı yaşları. 'Ne sanıyordun ki akılsız, o bir efendi, sen bir kölesin. Azıcık sevgi gördüğünde bile bir zavallı gibi gönlünü kaptırdın ona. Ne haddine senin aşık olmak, sevmek' 

"Bebeğim iyi misin?" derin düşüncelerinden efendisinin sesiyle sıyrıldığında ona henüz bir cevap vermemiş olduğunu fark etti. Ağzını açıp da konuşmaya kalksa gözyaşlarının esiri olacağını bildiğinden mırıldanıp başını aşağı yukarı sallayarak onayladı efendisini. "Tamam o zaman, hizmetlilere söylüyorum eşyalarını taşısınlar bebeğim." işte bu kadardı. Başladığı gibi hızlıca bitmişti Jungkook'un mutlu zamanları. Artık efendisinin o çocuğu sevişini izlemek zorundaydı uzaktan uzağa. Tıpkı bir zamanlar kendisini sevdiği gibi. 

-끝-

Slave | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin